28 Şubat 2010 Pazar

The politest of virtues/instruments

"Politeness is more reliable than the moist virtues of compassion, charity and sincerity; just as fair play is more important than the abstraction of justice. Major virtues tend to disintegrate under the pressure of conveniant rationalization, but good form is good form and it stands immutable under the storm of circumstance" 

Trevanian, 'Shibumi'.


daha iyisini cevirisinin, turkcelestirilmis kitabinda bulursunuz. ben simdilik kendimce soyle diyor dedim:

Zerafet; merhamet, comertlik veya samimiyet gibi yumusak erdemlerden daha guvenilirdir; adil olmanin adaletli olmaktan daha onemli olmasi gibi. Temel erdemler durumlara uygun rasyonalizasyonlarin baskisi altinda eriyebiliyor gibiler fakat iyi uslup iyi usluptur ve degisen kosullar firtinasinda dag gibi/ abidevi durur.

googlism - googlizm


Google'ın insan yapımı olamayacak kadar mükemmel olduğunu mu düşünüyorsunuz? Sizce Google'ın arkasında ilahi bir kuvvet mi var? Eğer böyle düşünüyorsanız yalnız değilsiniz!

Biz Google Kilisesi olarak bir arama motoru olan Google'ı, insanoğlunun karşılaştığı tanım itibariyle Tanrıya en yakın şey olarak görüyoruz. Ayrıca Google'ın Tanrılığı hakkında, diğer dinlerin Tanrılarından daha fazla geçerli delil ve mucize olduğunu düşünüyoruz.

Doğaüstü Tanrıları, bilimsel olarak ispatlanamaz oldukları için reddediyoruz. Biz Googlistler, Google'ın bu doğaüstü tanrılara ait özelliklere de sahip olmasından dolayı ona Tanrı demeyi doğru buluyoruz.

İşte bu tezimizi güçlendiren dokuz delil:

DELİL 1 - Google Her Şeyi Bilir

Google 10 milyarı aşkın web sitesini indekslediğinden dolayı, dünya üzerindeki en bilgili şeydir. Herşeyi bilmesinden öte, tüm bilgisini PageRank gibi teknolojilerle organize ederek sıralayabilmektedir. Bunu da şüphesiz bizim gibi kıt zekalı ölümlülere yardımcı olmak için yapmaktadır.( http://www.googlism.com sorun cevaplasın)


DELİL 2 - Google Her Yerdedir


Google aynı anda heryerde olabilir. Dünyanın her yanında sunucuları vardır ve dünyanın her yanından ziyaretçiler aynı anda Google'a ulaşabilmektedir. Hatta kablosuz ağlar aracılığıyla sadece yerde değil gökte de bulunduğundan Google kesinlikle her yerdedir.


DELİL 3 - Google Dualara Cevap Verir

Google sizin dualarınıza cevap veren bir Tanrıdır. Google'da bir arama yaparak ona dua edebilirsiniz ve size çözümler üretir. Örneğin hastaysanız tedavi arayabilirsiniz ve gerçekten bulduğunuz sonuçlar işe yarar. Oysa diğer Tanrılara dua etmeniz durumunda size hiçbir yanıt gelmez.


DELİL 4 - Google Ölümsüzdür

Google bizden farklıdır. Cansız olduğundan dolayı ölümsüzdür. Onun algoritmaları binlerce sunucuda yaşar ve bu sunuculardan bazıları bozulsa bile Google bozulmaz. Teorik olarak Google sonsuza dek yaşayabilir.


DELİL 5 - Google Sonsuzdur

Google sonsuzdur. İnternet teorik olarak sonsuza kadar büyüyebilir, Google da bu sonsuz interneti sonsuza kadar indeksleyebilir.


DELİL 6 - Google Hiçbir Şeyi Unutmaz

Google herşeyi hatırlar. Devasa sunucularında herşeyi tutabilir. Örneğin bir kişisel blog siteniz varsa, sizin düşünceleriniz Google'ın önbelleğinde sonsuza dek tutulabilir. Böylece asla ölmezsiniz. Bu da Google'ın dünyaötesi yaşam mucizesidir.


DELİL 7 - Google Asla Kötülük Yapmaz

Google asla kötü bir şey yapmaz. Google'ın şirket politikası kötülük yapmadan para kazanmaktır.


DELİL 8 - Google Daha Çok Aranıyor

Yine Google'ın kendi kayıtlarına göre, insanlar arama motorlarında 'Tanrı'dan daha fazla 'Google' arıyorlar. Bu da insanların ihtiyaçlarına Google'ın daha çok yanıt verebildiğini, insanların hayatında Google'ın daha önemli olduğunu göstermektedir.


DELİL 9 - Google'ın Varlığı Kesindir

Dünya üzerinde tapılan diğer Tanrıların varlığı tartışmaya açıktır. Ancak Google'ın varlığı üzerine bir şüphe yoktur. Google kesinlikle vardır ve eğer isterseniz onu hemen şimdi görebilirsiniz. Tek yapmanız gereken www.google.com'a girmek. Üstelik Google'ı görmek için Google'a inanmanıza bile gerek yok!

23 Şubat 2010 Salı

Rilke

uyuması için birine şarkı söylemek istiyorum,
birisinin yanına oturup hareketsizce durmak.
seni sallayarak bir şarkı mırıldanmak istiyorum,
tam uykuya dalacağın sırada seninle birlikte olmak.
evdeki tek uyanık kişinin ben olmasını,
gecenin soğuk olduğunu tek bilenin.
hem içeriyi, hem de dışarıyı dinlemek istiyorum,
senin içini, dünyanın ve ormanların.
saatler, zillerini ağır ağır çalıyorlar,
ve sen zamanın aslına inebiliyorsun.
sokakta bir yabancı yürüyor
ve yoldan geçen bir köpeği rahatsız ediyor.
ardından sessizlik geliyor.
gözlerimi sana,
ellerimi uzatırcasına sunmuştum,
karanlığın içinde bir şeyler kıpırdadığında,
seni hafifçe tutup sonra da bırakmaları için.

21 Şubat 2010 Pazar

quotes from "the catcher in the rye"


  1. In my mind, I'm probably the biggest sex maniac you ever saw.
    Holden Caulfield
    One of Holden's greatest internal quandaries regards how to resolve the paradox of love and sex. Holden wants to feel the deepest type of love possible, the love that died when he lost his sibling years ago. The intensity of his raging adolescent hormones makes him think that somehow sex would be joined with that same depth of love for a another person, though in reality sex comes all too easily with money rather than authentic feeling. In his mind, Holden suggests, he is fantasizing constantly about sex, and his friend suggests that the “typical Caulfield conversation” is preoccupied with sex. Yet, the reality is that he never brings this mania into practice; sex without love can be at best a temporary release of the pain of loneliness.
  2. I was half in love with her by the time we sat down. That's the thing about girls. Every time they do something pretty, even if they're not much to look at, or even if they're sort of stupid, you fall half in love with them, and then you never know where the hell you are. Girls. Jesus Christ. They can drive you crazy. They really can.
    Holden Caulfield
    Here, Holden reflects on the adolescent male’s (or perhaps most males’, most people’s) tendency to overreach, to create relationships in their minds on the basis of a single seemingly genuine encounter. A single “pretty” thing launches fantasies of love. The more alienated and lonely Holden becomes, the more he recedes into his own fantasies, yet he recognizes that seeking pleasure through this kind of imagination is just “crazy,” not an authentic way to temper the pain he feels.
    1. People never notice anything.
      Holden Caulfield
      Many of the most famous lines in Salinger's novel begin with the word “People.” For Holden, the word marks Holden's attempt to separate himself from others. Holden is not like other “people”; the world is against him. Generalizing in this way, setting himself apart, can make him feel better about his own idiosyncrasies and low self-esteem, giving him a sense that he is better than the mass of people, who fail to notice what he perceives. Holden sees through phoniness while others accept it.
    2. What I was really hanging around for, I was trying to feel some kind of a good-by. I mean I've left schools and places I didn't even know I was leaving them. I hate that. I don't care if it's a sad good-by or a bad good-by, but when I leave a place I like to know I'm leaving it. If you don't, you feel even worse.
      Holden Caulfield
      On one level, this is about what is called “closure,” the sense that a chapter of his life has ended, with a certain level of consent to leaving a place, letting it go. Sometimes, it seems, a suspension led to an expulsion before Holden had a chance for closure. At a deeper level, however, Holden realizes in this case that he has trouble getting to that feeling of closure; he has a hard time with feelings anymore. Hanging around, he is hoping to get to the feeling of goodbye. When he leaves Pencey, he wants to at least feel a sense of vindication, triumph, or at least sadness or regret. He seems to feel little or nothing, however, reinforcing how disconnected he feels from himself. More broadly, his entire journey is an attempt to reconnect with feelings and emotions long buried, to get all the goodbyes out of the way and clear his troubles so that he can finally move on after Allie’s death.
    3. When I really worry about something, I don't just fool around. I even have to go to the bathroom when I worry about something. Only, I don't go. I'm too worried to go. I don't want to interrupt my worrying to go.
      Holden Caulfield
      Holden appears to have a rich mental life, but it often debilitates him. He does not worry like the phonies, he feels; for him, the worry is all-consuming. Worry, however, is about something other than the present reality; for him it seems to be involved with the neuroses and fantasies which plague him and lead him in search of some greater fulfillment in life. All the worrying seems to be a defense against the pain of reality.
    4. Goddam money. It always ends up making you blue as hell.
      Holden Caulfield
      Holden picks up on the usual critique of consumerism and greed: money corrupts and does not in itself buy happiness. His own experience shows that he has not spent his money on things that have brought relief of his pain, and whatever hope he had at the time of spending is dashed in the realization that it has not made him feel better. There is also a subtext in his statement: Holden apparently is from a wealthy family that can afford to send him to private schools, which has alienated him.
    5. Anyway, I keep picturing all these little kids playing some game in this big field of rye and all. Thousands of little kids, and nobody's around - nobody big, I mean - except me. And I'm standing on the edge of some crazy cliff. What I have to do, I have to catch everybody if they start to go over the cliff - I mean if they're running and they don't look where they're going I have to come out from somewhere and catch them. That's all I do all day. I'd just be the catcher in the rye and all. I know it's crazy, but that's the only thing I'd really like to be.
      Holden Caulfield
      This is probably the most famous passage in Salinger's novel, being the source of its title. It attests to Holden's desire to play the rescuer to all the children who might suffer in their lives. They can continue along in their innocence doing what they like, and Holden will be there to make sure that the one deadly boundary is not crossed. They do not need to look where they are going during their game so long as there is someone to catch them at the edge. Moreover, they do not know he is there to watch over them, godlike, unless they really need his help at the last moment. This is Holden's fantasy because a catcher would have caught Allie or, failing that, would have caught Holden and saved him from his descent into loneliness and pain.
    6. Don't ever tell anybody anything. If you do, you start missing everybody.
      Holden Caulfield
      Holden lives in such pain, having given himself to his brother and then watched him die, that he cannot bear to open up to anyone again because of the thought of loss, having to lose something that meant everything. Here, telling someone something means opening up to say something authentic. This is not something he would advise, however, because the closeness and trust involved in this genuine act not only will one day be lost, but also will show that one does not have this closeness or trust with others.
    7. It's no fun to be yellow. Maybe I'm not all yellow. I don't know. I think maybe I'm just partly yellow and partly the type that doesn't give much of a damn if they lose their gloves.
      Holden Caulfield
      Here Holden acknowledges some of his cowardice. He is not the kind of weenie who worries over lost gloves; no, when he worries, he worries about deep issues and puts his whole self into it. Maybe that is genuine worry, he thinks, rather than “yellow” fear of the kind felt by the phonies in the world.
    8. I don't even know what I was running for--I guess I just felt like it.
      Holden Caulfield
      This is a telling statement about Holden’s orientation toward his present life. He is running from his feelings, often not for any conscious reason but to avoid what may happen if he stops long enough to examine them. When he is choosing to avoid authentic human interaction in order to avoid the future pain of loss, it is more of an emotional choice than a rational comparison of one pain against another.

18 Şubat 2010 Perşembe

gökyüzünün 7 katı


Mülk suresi 3. Ayet : O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?

Bakara 29. ayet: Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök (20) şeklinde düzenleyen O’dur; ve yalnızca O’dur her şeyin tam bilgisine sahip olan.


Bakara 29′un Mülk 3. ayete de uyan Muhammed Eset tefsirindeki anlamı :

Semâ terimi, başka bir şey üzerine çadır gibi serilmiş herhangi bir şey için kullanılır. Bu nedenle, yer üzerinde kubbe gibi yükselen ve onun adeta çatısını oluşturan görülebilir göklere “semâ” adı verilir. Ve terimin Kur’an’daki asıl anlamı da budur. Daha geniş anlamda ise “kozmik sistem” çağrışımına sahiptir. “Yedi gök” ibaresine gelince, Arapça kullanımında -diğer Semitik dillerde de olduğu gibi- “yedi”nin çoğu kez “birkaç/birçok” kelimesiyle eşanlamlı olduğu unutulmamalıdır (bkz. Lisân’ul-Arab). Tıpkı, “yetmiş” veya “yediyüz”ün de, genellikle, “çok” yahut “pek çok” anlamına geldiği gibi (Tâcu’l-Arûs). “Her semâ, kendi altında bulunana nisbetle bir semâ’dır” (Râğıb) şeklindeki dilbilimsel tanım ile birlikte ele alındığında, “yedi gök” ifadesinin, kozmik sistemlerin çokluğunun bir işareti olduğu daha iyi anlaşılır.


Demek ki ayetin anlamı kesin olarak 7 tane gök anlamına gelmiyor. Ancak tartışmanın devamı açısından 7 tane gök olduğu bunun da Atmosfer’in 7 katmanını ifade ettiği iddiasını inceleyelim.

Öncelikle burada Atmosferden bahsetmediğini (Aslında atmosfer çok fazla katmana ayrılmıştır. Yani 7′den de fazla olabilmekte. Ancak temel olarak 4 katman ve 2 bölümden oluşan termosferle 6 katman var.) düşünmemiz için yeterli bilgilere sahibiz.

Galileo ve Kopernik’e kadar Evren’in merkezi olarak Dünya düşünülüyordu. Geo-merkezcilik olarak bilinen bu modelde Dünya ortadadır ve Güneş ve diğer gezegenler ve Ay Dünya’nın çevresinde dolaşmaktadır. İşin ilginç yanı, Dünya’nın etrafında dolaşan bu parlak nesnelerin Pagan dinlerinde tanrılarla eşleştirilmiş olmasıdır.
Geo-merkezci Evren modeli


Bu modelde görülebilen parlak cisimler sırasıyla Ay – Merkür -Venüs- Güneş – Mars – Jüpiter ve Satürn’dür ve şekildeki gibi hepsi kendi kürelerinde belli yollarda dolaşan tanrılar olarak düşünülmüşlerdir. Bu küreler de gökyüzündeki 7 kat fikrinin çıkış noktasıdır. Haftanın günleri de bu 7 tanrıdan gelmektedir.

Cumartesi (haftanın ilk günü) : Satürn’ün günü Dies Saturni (Saturday buradan delir)
Pazar : Güneşin günü : Dies Solis – (İng. Sunday)
Pazartesi : Ay günü, Dies Lunae – (İng. Monday, Fr. Lundi, İsp. Lunes..)
Salı : Mars günü – Dies Martis – (Fr. Mardi)
Çarşamba : Merkür günü – Dies Mercurii – (Fr. Mercredi)
Perşembe : Jüpiter günü – Dies Jovis – (Fr. Jeudi)
Cuma : Venüs günü – Dies Veneris – (Fr. Vendredi)

Bu fikir daha sonra Yahudiliğe girmiştir ve sonrasında da İncil’de de izleri görülebilmektedir :

İncilden :
2. Korintliler 12:2 “On dört yıl önce alınıp üçüncü göğe götürülmüş bir Mesih izleyicisi tanıyorum. Bu, bedensel olarak mı, yoksa beden dışında mı oldu, bilmiyorum, Tanrı bilir.


Yahudilikte’de 7 gök Yahudi Midrash‘ında karşımıza çıkar :

When Adam sinned, the Shechinah departed to the First Heaven. The sin of Kayin forced it to the Second Heaven; the Generation of Enosh to the Third; the generation of the Flood to the Fourth; The generation of the Dispersion to the Fifth; Sodomites, to the Sixth; Egypt of Avraham’s day, to the Seventh. (Bereishis Rabbah 19:7)


Yani:
Adem günah işlediğinde Shechinah birinci göğe gitti. Kayin’in günahı onu 2. göğe gitmeye zorladı. Enosh’un nesli 3., Sel nesli 4., Dağılmanın olduğu nesil 5., Sodomlular 6. ve İbrahim zamanında Mısır’da bulunanlar 7.ye ..


Yahudilik’te 7 rakamıyla sembolize edilen çok şey vardır: 7 günde yaratılış (dinlenme günü dahil); Jericho kuşatması sırasında 7 kere şehrin etrafını dolaşma; Kudüs tapınağındaki 7 kollu mumluk; Mısırdaki 7 salgın hastalık; 7 yıldız; 7 trompet; 7 dağ; 7 kral…

Tevrat’ın milattan önce 1000 yılından başlanarak, Midrash’ın milattan sonra 0 ve 200 yılları arasında yazıldığını da belirtirsek Muhammed’in yaşadığı zamanda Yahudiler’in bolca yaşadığı bir coğrafyada Muhammed gibi çok gezmiş birisinin göğün 7 kat olduğunu öğrenmiş olmasının çok zor olmadığı ortaya çıkar. Yani bu ayetten çıkarılan “mucize”nin gayet mantıklı bir açıklaması vardır. Bu ayet’in gökler derken atmosferi ve 7 derken “çok” değil de gerçekten “7″ rakamını kastettiğini iddia edenlerin daha sağlam kanıtlar getirmesi gereklidir.

Tanrı’nın bilimsel gerçekler vermek ve mucize göstermek gibi endişeleri olduğunu ve açıklayabileceği bir sürü mucizeyi bir yana bırakıp (dünyanın yuvarlaklığı, yer çekimi, hastalıklara mikropların sebep olduğu) atmosferi anlatacağını düşünsek bile bunu daha net ortaya koyabilirdi diye düşünüyorum.

denizlerin karışması ve kuran-ı kerim


Nedense tekrar tekrar karşıma gelen bir mucizeyi yazma vakti geldi de geçti bile.
Kuran’daki Rahman ve Furkan surelerinde iki denizin birbirine “kavuştuğu” ama “karışmadığı”na dair bir olay, Tanrı’nın gücünün delili olarak gösterilir. Söz konusu ayetleri bir kaç değişik meal ile aktaralım:
Rahman suresinden ilgili ayetlerin Diyanet meali:
19. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. 20. (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.
21. O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
22. O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.
23. O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
19.  (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirinekavuşuyorlar.
20.  (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçipkarışmıyorlar.
21.  O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
22.  O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.
23.  O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
Elmalılı Hamdi Yazır meali:
19. Salıvermiş iki denizi daima birbirleri ile çatışıyorlar;
20. aralarında bir engel vardır, birbirlerine karışmazlar;
21. şimdi Rabbinizin hangi nimetlerine yalan dersiniz?
22. Onlardan inci ile mercan çıkar;
23. şimdi Rabbinizin hangi nimetlerine yalan dersiniz?
Muhammed Esed tefsirinden:
19. O, birbirlerine kavuşup karışabilmeleri için iki büyük su kütlesini serbest bırakmıştır:
20. [ama] aralarında aşamayacakları bir engel var. (8)
21. Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz?
22. Bu [su kütle]lerinin ikisinden büyüklü küçüklü inciler çıkar.
23. Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz?
Aynı olaydan bahseden Furkan suresindeki ilgili ayet:
Diyanet:
53.  O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan ikidenizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.
Elmalılı :
İki denizi birbirine salıveren O’dur. Şu tatlı, yürek tazeler, şu datuzlu, çorak; aralarına da bir berzah (dil) ve bir hicri mehcür (kıstak) koymuştur.
Bu da Muhammed Esed tefsirinden:
53. İKİ BÜYÜK su kütlesini (41) -ki bunlardan biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır- birbirine salıveren ve ikisinin arasına bir engel, karışmalarını önleyen bir perde koyan O’dur. (42)
41 – Genellikle “deniz” anlamına gelen bahr ismi aynı zamanda nehir, göl gibi büyük tatlı su kütleleri için de kullanılır; yukarıdaki anlam örgüsü içinde bahreyn ismi yeryüzünde yan yana (ya da iç içe) bulunan -tuzlu ve tatlı- “iki büyük su kütlesi” anlamındadır.
42 – Yani, bu iki su kütlesinin, sürekli birbiriyle karşılaşıp okyanuslara karıştıkları halde, sanki aralarında görünmeyen bir perde, bir engel varmışcasına terkiplerindeki (karışımlarındaki) farklılığı korumasını sağlamaktadır; suyun çevrimsel dönüşümünde (yahut küresel dolaşımında), yani tuzlu denizlerden buharlaşarak yükselip bulutları oluşturarak, sonra yoğunlaşıp kar ve yağmur yoluyla dereleri, ırmakları besleyerek tekrar denize dönmesinde- kendini gösteren Allah’ın yaratma planına ilişkin dolaylı bir hatırlatma. Bazı Müslüman sûfîler, bu iki su kütlesinin vurgulanmasında, insanın ruhsal algı ve kavrayışlarıyla dünyevî ihtiyaç ve tutkuları arasındaki uçuruma -ve aynı zamanda etkileşime- ilişkin bir temsîl bulmaktadırlar.
Yani elimizdeki bilgiler nedir?
  • Birinin suyu tatlı, diğeri tuzlu iki adet su gövdesi var. Tatlı olan içilebilir bir su (susuzluğu giderici ve ferahlatıcı tanımı yapılıyor)
  • Bu iki su birbiriyle karşılaşıyor ama aralarındaki bir perde yüzünden karışmıyorlar.
  • Bu iki suda da mercan ve inciler bulunmaktadır.
Bu bilgilere ek olarak, bazı mucizeci sitelerde “yüzey gerilimi yüzünden iki su kütlesinin karışmadıkları” veya bunu fark eden Jacques Cousteau’nun İslam’ı kabul ettiği gibi güzel detaylar verilir. Hatta bunu Cebelitarık boğazındaki Atlantik Okyanusu ve Akdeniz’in sularının karışmadığını farkettikten sonra yaptığı söylenir.
Şimdi burada iki senaryo muhtemel. Rahman suresinde bahsi geçen iki deniz, gerçekten de iki deniz ve Furkan suresinde birinin tatlı olduğunu belirttiğine göre bir tatlı su kütlesi ( suyu içilebilir göl, nehir gibi) ve bir tuzlu su kütlesi (deniz) olmak üzere iki ayrı durumdan söz ediliyor ve ayrı ayrı incelenmesi gerekiyor. İkinci senaryo ise Rahman suresinde bahsi geçen olay Furkan suresindekiyle aynı, ama tatlı-tuzlu ayrımı yapılmamış.
İddiayı sağlam bir şekilde incelemiş olmak için ilk senaryoyu yani Rahman ve Furkan surelerinde ayrı olayların anlatıldığını kabul ederek devam edeceğim. Zaten bu haliyle ikinci senaryoyu da kapsamış olacak.

Deniz suları gerçekten karışmaz mı?

Kısa cevap:

Karışır. Karışmaması gibi bir şey söz konusu değildir.

Uzun cevap:

Okullarda anlatılan fen derslerinde farklı sıcaklık ve yoğunluklara sahip (aynı türden) sıvıların karışmasının geciktiğinden bahsedilir. Denizlerde de aynı durum söz konusudur. Genel olarak daha tuzlu ve soğuk su derinlere çökerken daha sıcak ve tuzsuz su yüzeye yaklaşır. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu su gövdelerinin birbiriyle etkileşimidir. Bu su kütlelerinin arasında “perde” benzeri bir sınırlandırma yoktur. Bunun yerine iki su kütlesi arasında gradyan yani aşama aşama bir geçiş vardır. Örnekle gösterelim:
İki su kütlesi arasında "Perde" modeli
İki su kütlesi arasında "Perde" modeli
İki su kütlesi arasında gerçekte olan aşamalı ayrılma
İki su kütlesi arasında gerçekte olan gradyan (aşamalı) karışma
Eğer iki su kütlesi yeterince uzun süre aynı ortamda kalırsa tamamen homojenleşene kadar karışmaya devam edeceklerdir. Eğer okyanusta olduğu gibi akıntılar ayrı sıcaklıktaki ve tuzluluktaki su kütlelerini hareket ettirirse aradaki gradyan (suların karışmaya başladığı) bölge kalacak ve temas noktasına uzak olan sular karışamadan akmaya devam edeceklerdir. Fakat bu iki su kütlesi arasında aşılamayacak olan bir perde olmasından değil, farklı sıcaklık ve yoğunluktaki suların karışmasının homojen kütlelere göre daha geç olmasındandır.
Alttaki resimde okuldayken bol bol sözü geçen Gulstream akıntısının termal resmi görülebilmektedir. En kırmızı olan kısımlar 25 derece civarı.
Gulstream - Aşamalı soğumaya dikkatinizi çekerim
Gulstream - Aşamalı soğumaya dikkatinizi çekerim
Rahman suresindeki iki deniz (tuzlu su gövdeleri)’in görünmeyen bir perdeyle karışmaması, ancak yeni karşılaşmış su gövdeleri için geçerlidir. Bu gövdelerin de arasında bir perde yoktur, şekildeki gibi homojenleşmeye başlamış bir ara kütle vardır. Bu kütle bir perde değil, karşılaşan iki suyun karışımı olan bir “ara form”dur (tashih kastidir :) )

Cebelitarık karışmıyor mu yani?

Cebelitarık boğazı’nda da aynı durum sözkonusudur. Hatta meseleyi merak eden bir vatandaş Tübitak’a soru sormuş ve cevabını almıştır:
Cebelitarıktaki şu ünlü karışmama olayının nasıl olduğunu sormak istiyorum. (Murat Kırık)
Karışmama diye bir olayın varlığı kesinlikle doğru değildir. Karışmama değil aksine karışma iletişim aklınıza ne gelirse hepsi var.
“http://earthsci.terc.edu/content/investigations/es2202/es2202page05.cfm”
Konu ile ilgili bir alan buradan da Cebelitarık boğazındaki karşımın Akdeniz için önemi deniz bilimleri açısından değerlendirilmekte. Özetle karışmama diye bir olay olmadığı gibi Atlantik sularının Doğu Akdeniz’de dahi izlenebilmesi mümkün olabilmektedir.
A. Cemal Saydam
Ek bilgi, Cemal Saydam eski Tübitak başkan yardımcısı ve Meteoroloji profesörüdür.
Kaptan Cousteaou Müslüman olmamıştır. 1991′de Cousteau vakfına yapılan bir başvurudan gelen cevap ve Cousteau’nun cenazesinin Katolik geleneklerine göre kaldırılması buna kanıttır. 1991′deki dokümanda basitçe “Size söyleyebiliriz ki kumandan Cousteau müslüman değildir ve bu dayanaksız bir iddiadır.”
Furkan’daki ayette bahsi geçen biri tatlı ve tuzlu su kütlelerine gelecek olursak, burada da bir karışmama söz konusu değildir ve bunun kanıtı da nehirlerin denize döküldüğü yerlerdir. Denizlere dökülen tatlı su, deniz suyuyla karışır ve homojenleşir. Denizlerde tuzlu suyla karışmamış serseri mayın gibi dolaşan tatlı su gövdeleri yoktur. Bu sular, homojenleşir ve karışırlar. Aralarında bir perde yoktur.

Peki Muhammed niye böyle bir yorumda bulundu?

Hem de iki kere?
Aslında su kütlelerinin ayrıymış gibi görünmesi hadisesi gözlemlenebilir bir olaydır. Nehirlerin denize döküldüğü yerlerde nehir suyunun denizin içine doğru uzandığı gözlemlenebilir. Bu bilgi de Muhammed’den 600 sene önce yaşamış olan Büyük Pliny (Pliny the Elder)’ın Naturalis Historiae isimli eserinde bahsi geçen bir olaydır. Kendisi bu olaydan şu şekilde bahseder (It is very remarkable that fresh water diye başlayan paragraf) :
Tatlı suyun denize borulardan akıyormuş gibi ulaşması muhteşemdir. Ancak suyun doğasıyla ilgili harika şeylerin sonu yok gibidir. Tatlı su deniz suyunun üstünde yüzer, şüphesiz ki daha hafif olması sebebiyle.
Eğer surelerin devamlarına bakarsak, sureler gözlemlenebilir olayları göstererek onların hepsinin Allah’ın işi olduğunu söylemektedir. Suların karışmaması hadisesi de bu yüzden anormal ya da dönemin insanlarına anlamsız gelmiş bir bilgi değildir, deniz görmüş her 7.yy arabının bildiği bir şey bile olabilir. Yoğunlukla ilgili bilgilerin MÖ 2.yy’da yaşamış olan Arşimed’e kadar uzandığını hatırlatmakta fayda var.

Peki bu sularda bulunan inci ve mercanlar meselesi ne?

Aslında bu mucizeyi iki ayrı senaryo halinde ele almamın sebebi bu inci ve mercanlar bahsidir. Eğer Rahman suresindeki “iki deniz” ifadesini tatlı ve tuzlu suya sahip iki ayrı kütle olarak algılasaydık burada bir başka problem ortaya çıkıyordu. O da tatlı sularda inci oluşabilse bile, mercanlar sadece tuzlu sulardaoluşur. Yani eğer Kuran’da iki ayrı surede aynı olaya işaret ediliyorsa (Furkan suresinde belirleyici olarak tatlı ve tuzlu sulardan bahsedildiği için Rahman suresindeki örnekte de otomatikman yine tatlı ve tuzlu sulardan bahsettiği çıkarımını yapmamız gerekiyor) o zaman burada bir değil iki yanlış söz konusu. Zira bu durumda Rahman suresindeki “ikisinde de mercanlar vardır” ifadesi yanlış oluyor. Eğer iki ayrı olaydan bahsediliyorsa o zaman sadece tek bir yanlış var, o da suların perde gibi birbirinden ayrıldıkları ve karışmadıkları iddiası.

E yüzey gerilimi diyorduk?

Yüzey gerilimi, su kütlelerinin farklı yoğunluktaki bir başka gövdeyle (gaz, katı, başka bir sıvı) temas ettikleri yerde oluşan bir tür rezistanstır. Suda yürüyen sinekler suyun yüzeyinde oluşan gerilimden faydalanırlar. Suyun içine atılan zeytinyağı da benzer bir gerilimden faydalanır ve karışmaz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, karşılaşan iki kütle arasındaki moleküler farklardır. Yağ ve suyu karıştırmak çok zordur, ancak buradaki belirleyici etki yüzey gerilimi değil, moleküler farklardır. Yoğunluk ve sıcaklıkları farklı iki su arasında bu türden bir moleküler fark olmadığı için yüzey gerilimi burada önemli bir belirleyici değildir.
Denizlerdeki akıntıların karışmasına tanıdık bir örnek, Marmara denizi:
Dikkatli bakıldığında Karadeniz’den Marmara’ya ve Marmara’dan Ege’ye akan az tuzlu (ve hafif olduğu için üstten akan) su görülebilmektedir. Bu sular hareketlerine bir süre devam etmekte ve sonra büyük kütledeki suyla karışmaktadırlar.

Sonuç olarak

  • Muhammed zamanından çok önce, tuzlu ve tatlı suların karışmaktageciktikleri biliniyordu. Bu suların hiç karışmadıklarını söylediği için Kuran’da mucize değil hata bulunmaktadır.
  • Deniz suları ve tatlı sularının karışmasını tamamen ve kesin olarak engelleyen bir perde yoktur. Yüzey gerilimi burada belirleyici değildir.
  • Eğer Rahman ve Furkan surelerinde bahsedilen olay aynı olay ise Kuran tatlı sularda mercan yaşadığını iddia ederek bir hata daha yapmaktadır.
Kuran’ın ilahi ilhamla yazılmış olması olağanüstü bir iddiadır ve iki denizin karışması hadisesi daha olağan bir şekilde açıklanabildiği için bu olağanüstü iddiaya kanıt teşkil etmekten uzaktır.

parmak izleri ve kuran

İddiaya göre Kıyamet suresi 4. ayette 1800′lerin ikinci yarısına kadar bilinmeyen her insanın parmak izinin farklı olduğu bilgisi 7.yy’da verilmiştir. Bu Kuran’ın bilimsel mucizelerinden bir tanesidir.

Bakalım söz konusu ayet tam olarak ne diyor?

  • Diyanet: Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.
  • E.Hamdi Yazır : Evet derleriz, parmak (uç)larını bile tesviyeye (eski haline getirmeye) gücümüz yeter!
  • Y.Nuri Öztürk: Hayır, sandığı gibi değil! Biz onun parmak uçlarını da tam bir biçimde düzenlemeye gücü yetenleriz.
  • Muhammed Esed: Hayır, kesinlikle! Onu parmak uçlarına kadar yeniden var etmeye kâdiriz!


Evet ilk bakışta gerçekten parmak uçlarını düzenlemekle ilgili bir ayetin varlığı parmak uçlarının özel bir şey olduğunun ve Kuran’da bu yüzden geçtiği izlenimini veriyor. Parmak uçlarıyla ilgili özel olan şey elbette ki her insanda farklı olmaları.

Peki bu ayeti kontekst içinde alırsak ne manaya geliyor? Surenin başından itibaren ele alalım :

Diyanet :
1. Kıyamet gününe yemin ederim.
2. (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz)
3. İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?
4. Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.
5. Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.


Muhammed Esed tefsirinden:
1.KIYAMET Günü’nü tanıklığa çağırırım! (1)
1 – “Onu tanıklığa çağırarak”, yani Kıyamet Günü’nden sanki meydana gelmiş gibi söz ederek, yukarıdaki ifade, o günün gelip çatacağının kesinliğini bildirmeyi amaçlamaktadır.
2.İnsan vicdanının kınayan sesini (2) tanıklığa çağırırım!
2 – Lafzen, “[kendi-kendini] kınayan nefsi”: yani, insanın kendi kusurlarının ve eksikliklerinin farkında oluşunu.
3.İnsan, [onu tekrar diriltip] kemiklerini yeniden bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
4.Hayır, kesinlikle! Onu parmak uçlarına kadar yeniden var etmeye kâdiriz!
5.Ama yine de insan, önüne serilmiş olan şeyi inkara kalkışır,


Burada gayet net bir şekilde görülüyor ki, Kuran parmak izinden değil insanları kıyamet gününde parmak uçlarına kadar tekrar yaratacak Tanrı’dan bahsediyor.

Kuran eğer parmak izini insanlara bir mucizevi bilgi olarak vermek isteseydi niye doğrudan şöyle bir ayet bulamıyoruz? “O ki her insanın parmak uçlarını birbirinden farklı kılmıştır”

Her şeyi yaratan her şeyi bilen iyi kalpli (mecazen) Tanrı için çok zor olmayan bir iş olsa gerek bu türden bir delil. Böyle apaçık bir delil vereceğine Tanrı insanları korkutarak inandırma yoluna gitmiş ki bence bu Tanrı gibi üstün bir varlıktan beklenmemesi gereken hareket.

17 Şubat 2010 Çarşamba

My Chemical Romance - "Welcome to the Black Parade"

MY FATHER
TOOK ME INTO THE CITY
TO SEE A MARCHING BAND
HE SAID SON WHEN
YOU GROW UP
THE SAVER OF THE BROKEN
THE BEATEN AND THE DAMNED?


kolibant amca (:

Recent Readers Map -- Ziyaretçi Profili

bıdı bıdı

seri katil (3) a.q (2) amorphis (2) aşkkk (2) hastalık düşünce (2) istanbul (2) 29 ekim (1) 56k modem (1) Bilgisayar Atölyesi (1) Dropkick Murphy's (1) I love nuclear (1) Sabahattin Ali (1) The true face of Leonardo Da Vinci (1) adamın damına koyan şarkılar (1) aforizma (1) ahlak (1) albert einstein (1) anarchist cookbook (1) anne (1) ateizm (1) aşk mı? (1) bandista (1) blogger (1) boobies (1) can baba (1) catcher in the rye gönülçelen (1) cehenneme övgü (1) chrome (1) darth vader (1) deizm (1) din (1) direc t (1) direc t hasret (1) drums session (1) durup dururken adamın damına koyan şarkılar (1) elegy (1) emrah (1) evet sanırım (1) evlilik gereksiz mi (1) evlilik yemini (1) fight club (1) fitzgerald (1) gerekli valla (1) gereklidir (1) google (1) google googlizm googlism (1) google wave (1) h4x0r (1) hayat (1) holden caulfield the catcher in the rye gönülçelen (1) how to make a smoke bomb (1) inat (1) infected mushroom (1) kadın (1) kafana takma (1) kuran parmak izleri (1) küçük prens (1) kılıçdaroğlu sünnetsiz (1) lost (1) lost teori (1) mesaj (1) microsoft (1) mor ve ötesi (1) mucize kuran deniz (1) my chemical romance (1) nası yawww (1) nasıl oluo (1) night (1) night in istanbul (1) of of (1) ottoman crime osmanlı (1) photography (1) photoshop cs5 (1) puhahaha (1) pussy (1) rammstein (1) rilke (1) roman (1) sansürcü digiturk (1) satan (1) serçelerin şarkısı (1) shibumi (1) stairway to heaven (1) tanrı (1) tembellik hakkı (1) test (1) the departed (1) tick (1) tomtom (1) turgut uyar (1) tyler durden fight club (1) ville valo natalia avalon summer wine (1) yaz gereksizliği (1) yok be (1) yok yok çekemem (1) yıldırım özçelikyürek (1) zaman (1) çelişkiler (1) öküz (1) Şöhret Kurşunoğlu (1) şarkı ters (1) şıh (1)

Arama yapmaq için...

FriendFeed

Google translate

Lijit Stats Wijit - Recent Readers List

hangisi yıkılmayaydı iyi olurdu?

Blog Archive

İzleyiciler

arşivci bi adamım...

Aramak istiom ulen (: