1 Ağustos 2009 Cumartesi

Fight Club'dan Aforizmalar

Dinleyin Sürüngenler


Sizler özel değilsiniz,
Sizler güzel yada eşi benzeri olmayan
kar tanesi de değilsiniz,
sizler işiniz değilsiniz,
sizler paranız kadar değilsiniz,
bindiğiniz araba değilsiniz,
kredi kartlarınızın limiti değilsiniz,
sizler iç çamaşırı değilsiniz,
Sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz..!
Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz.Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz …!

10/ bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor. sana öğrettikleri küçük görevi yerine getiriyorsun.
bir kolu çek.
bir düğmeye bas.
neyi neden yaptığını bilmiyorsun, sonra da ölüp gidiyorsun….

12/ … yüz doksan katın her biri, tyler’ın asıl hedefi olan ulusal müzenin üstüne kapaklanıyor.
“bu bizim dünyamız artık,” diyor tyler. “o eski insanlar öldüler.”

12/ aramızda bir çeşit üçgen durumu var. ben tyler’ı istiyorum. tyler marla’yı istiyor. marla beni istiyor.
ben marla’yı istemiyorum ve tyler da beni istemiyor; yani artık istemiyor. bu, sevgi’yle alakalı bir değer verme meselesi değil. bu mülkiyet’le alakalı bir sahip olma meselesi.
marla olmasa, tyler’ın hayatta hiçbir şeyi olmayacak.

ii.

15/ o sarmalayıcı karanlıkta, başka birinin kollarına hapsolmuşken, hayatta elde edebileceğimiz her şeyin sonunda çope gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır.

15/ sevdiğiniz herkesin size sırt çevireceğini ya da öleceğini fark ettiğiniz zaman ağlamak çok kolaydır.

17/ [beyin parazitliler grubunda] kafalarına doğrulrulmuş o görünmez silahla, herkes birbirine gülümsedi.

18/ uykusuzluk böyledir işte. her şey çok uzaklardadır, bir kopyanın kopyası gibi. dünyayla arana öyle bir mesafe sokar ki, ne sen bir şeye dokunabilirsin ne de bir şey sana.

20/ işte bu özgürlüktü. bütün umutlarınızı kaybetmek özgürlüktü.

iii.

23-4/ mizacı gereği gibi tyler ancak gece işlerinde çalışabiliyordu. … bazı insanlar gece insanıdır. bazıları da gündüz insanıdır. ben ancak gündüzleri çalışabiliyordum.

26/ bazen evdeki yatağınızda, makinist odasında uyuyakaldığınızı ve bobin değiştirmeyi unuttuğunuzu sanarak karanlıkta dehşet içinde uyanırsınız.

26-9/ yolculuğun hoş tarafı; gittiğin her yerde hayat miniktir. otele gidersin, minik sabun, minik şampuan, tek kişilik tereyağı, minik gargara ve tek kullanımlık diş fırçası. … yanımda oturan tek kullanımlık insanlarla minyatür arkadaşlıklar kurarım.

31/ o bir dakika için çok uğraşmanız gerekiyordu, ama bir dakikalık kusursuzluk, harcadığınız çabaya değerdi. tek bir an. hayatta kusursuzluktan en çok bunu bekleyebilirdiniz.

iv.

33/ bugün binbir düşünce içinde kendini oradan oraya sürüklerken, yarın soğuk gübreye, solucanlar için açık büfeye dönüşebileceğinin kanıtı işte.

36/ eskiden hayat anlamsızmış, çünkü elinde hayatı karşılaştırabileceği bir şey yokmuş. ama şimdi ölüm varmış; ölüm, kayıp ve acı. gözyaşları, titremeler, dehşet ve pişmanlık. şimdi, hepimizi bekleyen sonu bildiği için, marla hayatının her anını hissedebiliyormuş.

v.

42/ mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. sonra aradığınız tabak takımı. sonra hayallerinizdeki yatak. perdeler. halılar.
sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur.

44/ kurtar beni, tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar.

vi.

46/ kusmadan yaklaşık yarım litre kan yutabilirsiniz.

46/ birkaç yara izim olmadan ölmek istemiyorum.

47-8/ günün birinde yüzümde tek bir yara izim olmadan ölecektim ve arkamda harika bir apartman dairesiyle harika bir araba kalacaktı.

48/ tyler babasını hiç tanımamış.

beni sorarsanız, ben babamı altı sene kadar tanıdım, ama hiçbir şey hatırlamıyorum. benim babam her altı yılda yeni bir şehirde yeni bir aile kurar. buna aile demek ne derece doğru bilmiyorum; yeni bir şube açar demek belki daha uygun.
dövüş kulübünde gördüğünüz şey, kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkekler kuşağıdır.

50/ dövüş kulübüne ilk kez gelmiş birine bakın, kıçı beyaz bir somun gibidir. aynı adama burada altı ay kaldıktan sonra rastladığınızda, vücudu tahtadan oyulmuşa dönmüştür. her şeyin altından kalkabileceğine emindir bu adam.

51/ o sıralarda hayatım aşırı tamamlanmış görünüyordu. belki de kendimizi daha iyi bir şeye dönüştürmek için her şeyi kırıp dökmemiz gerekiyor.

51/ tyler’a neresine vuracağımı sordum, yüzüne mei, midesine mi?
tyler dedi ki: “şaşırt beni.”

51/ sonra ikimiz orada dikildik; tyler boyunun bir tarafını ovuşturarak, ben bir elimi göğsüme bastırarak. ikimiz de daha önce hiç gitmediğimiz bir yere ulaştığımız biliyorduk. çizgi filmlerdeki o kediyle fare gibi ikimiz de hala hayattaydık ve hayatta kalmaya devam ederek bunu daha nereye kadar götürebileceğimizi merak ediyorduk.

52/ dövüş bittiğinde hiçbir şey çözülmemişti, ama hiçbir şeyin önemi yoktu.

vii.

57-8/ ikisi yaklaşık on kez seviştikten sonra, diyor tyler, marla hamile kalmak istediğini söylemiş. marla ona demiş ki, tyler, senden kürtaj olmak istiyorum.

59/ [8g'de kalan] marla polislerin arkasından bağırıyor ve diyo ki, 8g’de oturan kız eskiden çok tatlı ve iyi bir kızdı, ama o kız bir canavar, iğrenç bir canavar. mikroplu insan dışkısından başka bir şey değil, ne yapacağını bilmiyor ve yanlış şeye bağlanmaktan korktuğu için hiçbir şeye bağlanmıyor.
“8g’deki kızın kendine inancı yok”, diye bağırıyor marla, “ve yaşlandıkça seçeneklerin azalmasından korkuyor.”

viii.

62/ işçi arılar
uçup gidebilirler
erkek arılar
yuvayı terk ederler
kraliçe ise
kölesidir onların

65/ [marla:] bizim kuşağın camdan ayakkabısı ne biliyor musun? prezervatif. bir yabancıyla tanıştığında onu üstüne geçiriyorsun. bütün gece dans ediyor, sonra kaldırıp atıyorsun. prezervatifi demek istiyorum. yabancıyı değil.

ix. (çamaşır sodasıyla elin yandığı bölüm)

[tamamı]

x.

82/ o [kırık] parfümler, ellerindeki kesiklere doluşan bütün o balinalar, kadının etine batmaktadır.

xi.

86/ biz gece kulüplerine gitmiyoruz. müzik o kadar yüksekmiş ki insanın biyoritmini bozuyormuş, tyler öyle diyor. özellikle de baslar. son gittiğimizde tyler müziğin sesi yüzünden kabız olduğunu söyledi. bie nedeni bu, biri de kulüplerin konuşulamayacak kadar gürültülü olması. birkaç içkiden sonra herkes bütün dikkatlerin kendinde olduğunu sanıyor, ama kimseyle en küçük ilişki kuramıyor.
ingiliz cinayet romanlarındaki cesetler gibi.

92/ [tyler soruyor:] “şu anda marilyn monroe yaşıyor olsaydı, sence ne yapıyor olurdu?”

[gene tyler yanıtlıyor:]“tabutunun kapağını tırmalıyor olurdu.”

xiii.

101/ marla bana doğada yaşlı hayvan görmediğimizi, çünkü hayvanların yaşlanır yaşlanmaz öldüğünü söylüyor. eğer hastalanır ya da çaptan düşerlerse, kendilerinden daha güçlü bir canlı onları öldürüyor. hayvanlar yaşlanmak için yaratılmamışlar.
marla … bizim kültürümüzün ölümü uygunsuz bir şey haline getirdiğini söylüyor. yaşlı hayvanlar doğadışı bir istisna olmalı.
hilkat garibeleri.

xiv.

106/ insanlar ölmekte olduğunuzu sanırlarsa, bütün dikkatlerini size veriyorlardı.
bu gün sizi son kez görüyor olma ihtimalleri varsa, sizi gerçekten görüyorlardı. çek defterleriyle ve radyo şarkılarıyla ve dağılmış saçlarıyla ilgili her şey pencereden uçup gidiyordu.
bütün dikkatleri sizde oluyordu.
insanlar kendi konuşma sıralarını beklemek yerine sizi dinliyorlardı.

107/ marla’nın hayat felsefesi, bana söylediğine göre, ölmeye her an hazır oluşu. marla’nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu.

108/ “kaçmayan cinsten iyi çorapların bile,” diyor marla, “ilmekleri dışarı fırlıyor.”
hiçbir şey durağan değil. her şey eskiyip dağılıyor.

xvi.

119/ … tyler diyor ki, bir silahı ateşlemenin ne olduğunu geçen hafta herkese göstermiştim. silahın yaptığı tek şey, bir patlamayı belli bir doğrultuya yöneltmektir.

119/ ertesi hafta aynı gün, saldırı komitesi’ndeki herkes, yenik çıkacağı bir kavgaya tutuşmuş olacak. … sanıldığından daha zor bir şey bu. sokaktaki bir adam, dövüşmemek için ne mümkünse yapar.
burada amaç, sokaktaki herhangi birini, hayatında hiç dövüşmemiş bir adamı kavgaya kışkırtıp onu kulübe kazandırmak. kazanma duygusunu hayatında ilk kez yaşamasını sağlamak. adama patlama fırsatı vermek. ağzınızı burnunuzu dağıtmasına izin vermek.
“bizim görevimiz,” diyor tyler komiteye, “hala nasıl bir güce sahip olduklarını bu adamlara hatırlatmak.”

123/ patronum, işyerinde, yanağımdaki hiç kapanmayan delik için ne yaptığımı sormuştu. ona dedim ki, kahve içtiğim zaman iki parmağımla deliği kapatıyorum, kahve dışarı akmasın diye.

123-4/ dövüşmek insanı kesmez oluyordu ve belki artık dövüşü bırakıp daha büyük bir şeye yönelmem gerekiyordu.

gerçekte neyle dövüşmekte olduğumu sordu tyler.
… hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım güzellikleri yıkıp yok etmek istiyordum.

bütün dünyanın dibe vurmasını istiyordum.

binlerce yıldır insanoğlu bu gezegendeki her şeyin içini boka çevirmişti ve şimdi tarih benden herkesin pisliğini temizlememi bekliyordu. boş konserve kutularını suyla çalkalamalı ve yassıltmalıydım. kullandığım her benzin damlasının hesabını vermeliydim.

kuşlarla geyikler gereksiz lükslerdir ve bütün balıklar su yüzüne vurmalıdır.
louvre müzesi’ni yakmak istiyordum. elgin mermerleri’ni balyozla parçalamak, mona lisa’yla kıçımı silmek istiyordum. bu dünya benim dünyam artık.
bu dünya benim dünyam, benim dünyam. o eski insanlar öldüler.

125/ dünyadan tarihi söküp atmak istiyorduk.

“geri dönüştürme, sürat limitleri, hepsi palavra,” dedi tyler. “ölüm döşeğinde sigarayı bırakmaya benziyor bunlar.”
dünyayı kurtaracak bir şey varsa, o da kargaşa projesi [project mayhem] olacaktı. kültürel bir buzul çağı. vaktinden önce boşaltılmış bir karanlık çağı. vaktinden önce başlatılmış bir karanlık çağ. kargaşa projesi sayesinde insanlık, dünyanın kendini toparlamasına yetecek bir süre boyunca eylemsizliğe mahkum olacaktı.
anarşiyi haklı çıkarıyorsun. ona anlam kazandırıyorsun.
dövüş kulübünün memurlar ve kuryeler için yaptığını kargaşa projesi medeniyet için yapacaktı. dünyayı daha iyi bir yere çevirebilmek için medeniyeti altüst edecekti.

xvii.

134/ tyler’ın paper street’teki evi, içinde nefes alan onca insan yüzünden artık canlı ve ıslak bir şeye dönüşmüş. içeride o kadar çok insan hareket ediyor ki evin kendisi de hareket ediyor.

135/ eve geldiğimde birinci katı tamamen kaplayarak yerlere oturmuş olan uzay maymunlarını, bir kağıttan bir şeyler okumakta olan bir başka uzay maymununu dinlerken buluyorum: “güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın. hepimiz aynı pürenin parçasıyız.”
uzay maymunu devam ediyor: “kültürümüz hepimizi aynı yaptı. artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. hepimiz aynı şeyi istiyoruz. teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz.”

xviii.

138-9/ rüyamda bir telefon çalıyordu, ama gerçeklik mi rüyama sızdı yoksa rüyam mı gerçekliğe karışıyor, ayırt edemiyorum.

telefonu açıyorum. tyler çıkıyor.

140/ dövüş kulübünün üstünden bir hafta geçtikten sonra bile, hız limitlerine uymakta hiç zorluk çekmezsiniz. iki gün boyunca, belki bokunuz kapkara çıkmaktadır, belki iç kanamalarınız vardır, ama dünyanın en sakin insanısınızdır. öbür arabalar etrafınızdan dolanırlar. arabalar arkadan kıçınıza dayanır. başka sürücüler size küfreder. hiç tanımazdığınız insanlar sizden nefret eder. kesinlikle kişisel bir yanı yoktur bunun. dövüş kulübünden sonra kendinizi o kadar gevşemiş hissedersiniz ki, hiçbir şey umrunuzda olmaz. radoyu bile açmazsınız. belki her nefes alışınızda, incecik bir çatlak boyunca kaburgalarınız göğsünüze batar. arkanızdaki arabalar selektör yaparlar. güneş batmaktadır, turuncu ve altın rengi ışımalarla.

142-3/ tamirci çocuk diyor ki: “eğer erkeksen, hrisiyansan ve amerika’da yaşıyorsan, tanrı modeli olarak babanı görürsün. eğer babanı hiç tanımamışsan, baban kaçıp gitmişse ya da eve hiç gelmiyorsa, tanrı hakkında ne düşünürsün?”
bunlar hep tyler durden doktrinleri. ben uykudayken küçük kağıt parçalarına karalanan, sonra işyerinde yazmam ve çoğaltmam için bana verilen sözler. ben bunların hepsini okudum. hatta patronum bile muhtemelen okumuştur.
“sonunda,” diyor tamirci çocuk, “bütün hayatını bir baba ve bir tanrı aramakla geçirirsin.”
“unutmaman gereken şu ki,” diyor, “tanrı seni sevmiyor olabilir. bu da bir olasılıktır. belki de tanrı bizden nefret ediyordur. hayatta olabilecek en kötü şey değil bu.”
tyler’ın bakış açısına göre, kötü şeyler yaparak tanrı’nın ilgisini çekmek, hiç ilgi görmemekten daha iyiydi. belki de tanrı’nın nefreti tanrı’nın kayıtsızlığından daha iyidir.
ya tanrı’nın can düşmanı, ya da hiçbir şey olacak olsan, hangisini seçerdin?
tyler durden’a göre biz tanrı’nın ortanca çocuklarıyız. tarihte özel bir yeri olmayan, özel ilgi görmeyen kimseleriz.
tanrı’nın ilgisini çekemediğimiz sürece ne lanetlenme umudumuz olabilir, ne de kurtuluş umudumuz.
hangisi daha kötü, cehennem mi, hiçlik mi?
ancak yakalanır ve cezalandırılırsak kurtulabiliriz.
“louvre’u yakacaksın,” diyor tamirci çocuk, “ve mona lisa’yla kıçını sileceksin. böylece en azından tanrı isimlerimizi bilecektir.”
ne kadar derine yuvarlanırsan, o kadar yükseğe uçarsın. ne kadar uzağa kaçarsan, tanrı seni o kadar yanında ister.

144/ tamirci çocuğun söylediğine göre, bir başka yeni kural da, dövüş kulübünün bundan böyle hep ücretsiz olması. … “biz sizi istiyoruz, paranızı değil.”
çocuk camdan dışarı doğru bağırıyor: “dövüş kulübünde geçirdiğiniz zaman boyunca, banka hesabınız değilsiniz. işiniz değilsiniz. aileniz değilsiniz ve olduğunuzu düşündüğünüz kişi değilsiniz.”
çocuk rüzgara karşı bağırıyor: “isminiz değilsiniz.”
arka koltuktaki uzay maymunlarından biri ona katılıyor: “sorunlarınız değilsiniz.”
tamirci bağırıyor: “sorunlarınız değilsiniz.”
bir uzay maymunu bağırıyor: “yaşınız değilsiniz.”
tamirci bağırıyor: “yaşınız değilsiniz.”

145/ o anda [ölüm anında] hiçbir şeyin önemi yok. … bagajın önemsiz. her şey önemsiz. ağzının kokması önemsiz.

xix.

150-1/ tamirci konuşmaya başlıyor ve ağzından tyler durden’ın sözleri dökülüyor.
“etrafıma baktığımda,” diyor, yan camdaki yıldızların üstüne düşen siluetiyle, “bugüne kadar yaşamış en güçlü, en akıllı adamları benzin pompalarken ve garsonluk yaparken görüyorum.
alnının eğimi, kaşları, burnunun kemeri, kirpikleri, gözlerinin kıvrımı, konuşmakta olan ağzının profilden görüntüsü, hepsi yıldızlarla kaplı kara zemine yansıyor.
“bu adamları eğitim kamplarına alabilsek ve onlara gereken eğitimi verebilsek.
“silahın yaptığı tek şey, bir patlamayı belli bir doğrultuya yöneltmektir.
“güçlü kadın ve erkeklerin oluşturduğu bir sınıf var ve bunlar hayatlarını bir şeye feda etmek istiyorlar. reklamlar insanları gerek duymadıkları arabaların ve kıyafetlerin peşinden koşturuyor. kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar, neden? gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için.”
“bizim kuşağımız büyük bir buhran görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim bir savaşımız var. büyük bir ruhani savaş bu. kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. büyük buhran bizim hayatlarımız. bir ruhani bir buhran geçiriyoruz.
“onları köleleştirerek, bu insanlara özgürlüğün ne demek olduğunu göstermek zorundayız. onları korkutarak, cesaretin ne olduğunu göstermek zorundayız.
“napolyon, bir kurdele parçası uğruna hayatlarını feda edecek insanlar yaratabilmekle övünürdü.
“düşün: bir grev başlatıyoruz ve dünyadaki servet dağılımı yeniden düzenlenene dek hiç kimse çalışmıyor.”
“rockefeller merkezi’nin etrafındaki yıkıntıların arasında, rutubetli kanyonların içinde koşturarak geyik avladığını düşün.”

xx.

156/ şimdi kalk git ve küçük hayatını yaşa, ama unutma ki gözüm üstünde, raymond hessel. ancak peynir satın alıp televizyon seyretmeye yetecek kadar para kazandıran boktan bir işte çalıştığını görmektense, seni öldürürüm daha iyi.

156/ raymond k. k. hessel, bu akşam yiyeceğin yemek sana hayatının en güzel yemeği gibi gelecek ve yarın hayatının en güzel günü olacak.

xxii.

165/ “bizim dövüş kulübünden başka kaybedecek bir şeyimiz yok,” diyor tyler da.
bize dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar.

166/ “şunu unutma,” diyor tyler. “ezmeye çalıştığın bu insanlar, senin muhtaç olduğun herkestir. biz senin çamaşırını yıkayan, yemeğini pişiren ve önüne götüren insanlarız. senin yatağını biz yapıyoruz. uykudayken seni biz koruyoruz. ambulansları biz kullanıyoruz. telefonlarını biz bağlıyoruz. bizler aşçıyız, taksi şöförüyüz ve senin hakkında her şeyi biliyoruz. sigorta bildirimlerini, kredi kartı ödemelerini biz takip ediyoruz. hayatının her alanını biz denetliyoruz.”
“biz tarihin ortanca çocuklarıyız. bizi her gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandırsn televizyon programlarıyla büyüdük, ama bunların hiçbirini olamaycağız. ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor,” diyor tyler. “o yüzden biza karşı dikkatli ol.”

168/ ben senden önce buradaydım.
“ya, tabii, tabii,” diyor tyler, “kim kimden sonraya kalacak, onu da göreceğiz.”

xxiii.

173/ yani, diyorum [marla'ya], ben uykuya dalıyorum ve tyler benim bedenimle ve darmadağın suratımla birtakım suçlar işlemeye koşuyor. ertesi sabah, bitap bir halde, kemiklerim sızlayarak uyanıyorum ve bütün gece hiç uyumadığımı adım gibi biliyorum.
böyle sabahların akşamında daha erken yatardım.
o akşam, tyler’ın hükümranlık süresi biraz daha uzardı.
ben her gece daha erken yattıkça, tyler’ın hükümranlık süresi uzadıkça uzardı.

tyler’la ikimiz aynı bedeni paylaşıyoruz ve bugüne kadar ben bundan habersizdim. tyler ne zaman marla’yla sevişse, ben uykuda oluyordum. ben kendimi uykuda sanırken tyler yürüyor ve konuşuyordu.

böyle böyle, her gece biraz daha erken yatmaya ve her sabah biraz daha geç uyanmaya devam edersem, eninde sonunda tamamen ortadan kaybolacaktım.

xxiv.

177-8/ bir dakika önce robert paulson [(koca bob)], dünyadaki yaşamın etrafına doluştuğu, küçük, sıcak bir merkezdi. bir dakika sonra, bir nesne oldu. polislerin ateşinden sonra, ölümün inanılmaz mucizesi.

178/ kendi ismimize ancak ölümde kavuşabiliriz, çünkü ancak ölümde mücadelenin bir parçası olmaktan çıkarız. ölümde kahraman oluruz.

xxvi.

185/ [ampul bombası tarifi:] … ampulün üstüne bir delik açıp içini benzinle doldurursunuz. balmumu ya da silikonla deliği tıkar, sonra ampulü bir duya takar ve birinin içeri girip elektrik düğmesine basmasını beklersiniz.

186/ eğlenceli sayılabilecek bir patlayıcı da, pudra şekeriyle karıştırılmış permanganattır. buradaki ana fikir, çok hızlı yanacak bir maddeyi o yanmaya yeterli oksijen sağlayacak bir başka maddeyle birleştirmektir. bu karışım o kadar hızlı yanar ki buna patlama diyebilirsiniz.
baryum peroksit ve çinko tozu.
amonyum nitrat ve alüminyum tozu.
anarşinin nouvelle cuisine uyarlaması.
sülfür soslu baryum nitrat, mangal kömürü garnitürlü. bildiğiniz barut bundan ibarettir.
bon appétit.

xxvii.

195/ tyler’la aramızdaki tek ortak nokta aynı parmak izlerine sahip olmamız, ama bunu kimse anlamıyor.

xxviii.

199/ tyler’ın neden ortaya çıktığını biliyorum. tyler marla’yı seviyordu. onunla karşılaştığım ilk geceden beri, tyler ya da benim bir parçam, marla’yla birlikte olmanın bir yolunu arıyordu.

xxix.

203-4/ tanrı’nın bakışıyla, ortada tek bir adam varmış gibi görünüyor. kendi ağzına silah sokmuş tek bir adam. ama silahı tutan kişi tyler ve hayat benim hayatım.

204/ “bekle,” diyor bir ses ve marla çatının öbür ucundan bize doğru geliyor.
marla bana doğru geliyor. sadece bana, çünkü tyler yok olmuş. puf diye. tyler benim halüsinasyonum, marla’nın değil. tyler bir anda ortadan kayboluyor, sihir gibi. ve artık ben, kendi ağzına silah sokmuş tek bir adamım.
“peşinden geldik,” diye bağırıyor marla. “gruptaki herkes burada. bunu yapmak zorunda değilsin. silahı bırak.”
bütün bağırsak kanserleri, beyin parazitleri, melonama mağdurları, veremliler, marla’nın peşi sıra bana doğru geliyor. yürüyerek, aksayarak, tekerlekli iskemlelerini sürerek.
“bekle,” diyorlar bana.
sesleri soğuk rüzgârla savrulup bana ulaşıyor. “dur,” diyorlar.
“sana yardım edebiliriz,” diyorlar.
“bırak sana yardım edelim,” diyorlar.

xxx.

206/ tetiği çektiğimde, tabii ki öldüm ben.

gerçek hayattan daha iyiydi bu.
ve hayattaki tek kusursuz anınız sonsuza kadar sürmeyecektir.

207/ ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup tanrı’yla bir görüşme yaptım. arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı. tanrı bana dedi ki: “neden?”
neden bu kadar acıya sebep oldun?
her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunuz göremedin mi?
hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun?
karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan tanrı’ya baktım. ama tanrı bu meselede tamamen yanılmaktaydı.
bizler eşsiz değiliz.
süprüntü ya da pislik değiliz.
biz sadece biziz.
biz sadece biziz ve hyatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok.
tanrı diyor ki: “hayır, bu doğru değil.”
peki. öyle olsun. tanrı’ya akıl öğretmek bana kalmadı ya.


kolibant amca (:

Recent Readers Map -- Ziyaretçi Profili

bıdı bıdı

seri katil (3) a.q (2) amorphis (2) aşkkk (2) hastalık düşünce (2) istanbul (2) 29 ekim (1) 56k modem (1) Bilgisayar Atölyesi (1) Dropkick Murphy's (1) I love nuclear (1) Sabahattin Ali (1) The true face of Leonardo Da Vinci (1) adamın damına koyan şarkılar (1) aforizma (1) ahlak (1) albert einstein (1) anarchist cookbook (1) anne (1) ateizm (1) aşk mı? (1) bandista (1) blogger (1) boobies (1) can baba (1) catcher in the rye gönülçelen (1) cehenneme övgü (1) chrome (1) darth vader (1) deizm (1) din (1) direc t (1) direc t hasret (1) drums session (1) durup dururken adamın damına koyan şarkılar (1) elegy (1) emrah (1) evet sanırım (1) evlilik gereksiz mi (1) evlilik yemini (1) fight club (1) fitzgerald (1) gerekli valla (1) gereklidir (1) google (1) google googlizm googlism (1) google wave (1) h4x0r (1) hayat (1) holden caulfield the catcher in the rye gönülçelen (1) how to make a smoke bomb (1) inat (1) infected mushroom (1) kadın (1) kafana takma (1) kuran parmak izleri (1) küçük prens (1) kılıçdaroğlu sünnetsiz (1) lost (1) lost teori (1) mesaj (1) microsoft (1) mor ve ötesi (1) mucize kuran deniz (1) my chemical romance (1) nası yawww (1) nasıl oluo (1) night (1) night in istanbul (1) of of (1) ottoman crime osmanlı (1) photography (1) photoshop cs5 (1) puhahaha (1) pussy (1) rammstein (1) rilke (1) roman (1) sansürcü digiturk (1) satan (1) serçelerin şarkısı (1) shibumi (1) stairway to heaven (1) tanrı (1) tembellik hakkı (1) test (1) the departed (1) tick (1) tomtom (1) turgut uyar (1) tyler durden fight club (1) ville valo natalia avalon summer wine (1) yaz gereksizliği (1) yok be (1) yok yok çekemem (1) yıldırım özçelikyürek (1) zaman (1) çelişkiler (1) öküz (1) Şöhret Kurşunoğlu (1) şarkı ters (1) şıh (1)

Arama yapmaq için...

FriendFeed

Google translate

Lijit Stats Wijit - Recent Readers List

hangisi yıkılmayaydı iyi olurdu?

Blog Archive

İzleyiciler

arşivci bi adamım...

Aramak istiom ulen (: