29 Aralık 2009 Salı

Haggard + Stravaganzza ~~~ HIJO DE LA LUNA

haggard ve Stravaganzza kopartmakta (:

22 Aralık 2009 Salı

Erkekler kime kadınım der?


Bir erkeğin hayatına kim bilir kaç kadın girer ve çıkar? Hangisine sevgilim, hangisine kadınım diye hitap eder acaba? İkisinin arasında ne fark var diyeceksiniz. Çok fark var. Şimdi ben kadın gözüyle erkekleri yazmak istiyorum. Ya da olmasını istediğim gibi yazıyorum.

Bir erkeğin hayatına giren kadınların hepsi sevgilidir. Ama bir tanesi vardır ki ona sadece “KADINIM” diye hitap eder. Sevgilim dediği, günlerini gün ettiği, hoş vakit geçirdiği, bazen boşluğunu dolduran, bazen hüzününü dağıtan, bazen onu eğlendiren, bazen onu dertlerinden uzaklaştıran ya da boş zamanlarını doldurandır. Hatta onunla evlenebilir bile. Çocukları bile olur. O artık çocuklarının annesidir. Bir insan olarak onu sever. Ona zarar gelmesini istemez. Bir zaman sevgilim dediği şimdi resmi olarak karısıdır.

Bir erkek "kadınım" diye hitap ettiği zaman ona yüklediği anlam bambaşkadır. Onun içinde şevkat, sevgi, aşk, sahiplenme, kıskançlık, onunla gurur duyma, koruma hissi ve kimseyle paylaşamama vardır. Artık dünyaya neden geldiğini biliyordur. Hayatının anlamı vardır artık. Aradığı sadece o’dur. Onu bulmak ve onunla yaşamak için doğmuştur. Onun olmadığı bir yaşam düşünemez. Çok emindir, tanrı onu sadece kendi için yaratmıştır. Dünyada bir tek o ve kendisi vardır. Onun için canını verebilir. Bu aşktan da öte bir şeydir. Bu bir tutkudur. Bu mantığın bittiği yerde başlayan bir duygudur. Bu kadınım dediği kişinin resmi nikahlı karısı olması şart değildir. Ama zaman zaman karım diye bile hitap eder.

Bu duyguların en güzel örneğini ünlü şair Bedri Rahmi Eyüboğlu yaşamıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Hanım'la evlidir. Ancak Mari Gerekmezyan’a aşık olmuştur. Mari, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun asistanlik yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi'nin heykel bölümüne misafir ögrenci olarak gelmistir.


1949'da bir gün İstanbul Büyük Kulüp'teki bir toplantıda davetliler, Bedri Rahmi Eyüboğlu'ndan bir şiir okumasını isterler. Eyüboğlu ayağa kalkar ve Karadut'u okumaya baslar:

"Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."

Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzülür. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştır. Çünkü aşklarını bütün İstanbul bilmektedir. O anda yanında oturan Eren Eyüboğlu da anlamıştır. Çünkü şiirde "kadınım, kısrağım, karımsın" dediği kadın kendisi değildir.

Görüldüğü gibi erkekler sadece nikahlı karılarına kadınım ve karım kelimelerini kullanmıyorlar. Bu bambaşka bir duygu. Bunun adı aşk. Doğa üstü bir duygu. İnsanın vücut kimyasını değiştiren, ruhunda volkanların patlamasına neden olan bir duygu. Onu bulduktan sonra kaybetmek ise çok acı verir. Bunu en iyi Ercan Saatçi’nin yazdığı 'Yastayım' adlı şarkı sözü anlatıyor:

Yoksun yine varlığım sürünüyor
Sensizliğim bilinmiyor
Sen gittin gideli ellerim hep titriyor
Kalbim bu acıyı saklıyor

Yıllar sonra bile hiç kimseye söylemedim
Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
Yastayım hiç kimse bilmiyor
..........................
Yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim
Üstelik bir kızım var evliyim


Ne mutlu bütün bu güzel duyguları gerçekten bir ömür boyu bir yastığa baş koyduğu, hayatı birlikte yaşadığı ve çocuklarının annesine duyabilen erkeklere...



Offff çektiren Yeni Rakı Reklamı



Neden Rakı reklamları bu kadar sempatik gözüküyor?


H.I.M-Wings Of A Butterfly ( with ATR Forever in Your Hands audio)

offf ölürüm ben bu şarkıya beee

Join Me in Death

HIM wicked game

Snatch Greatest Quotes

snatch greatest quotes
snatch'ten süfer replikler (:

21 Aralık 2009 Pazartesi

Anarchy Club -- Behind The Mask Lyrics


I am darkness
I am night
I am vengeance
I bring light

I'm a winter breeze in summertime
The world is broken, I'm just fine
Looking day and living night
But I'm alright

Cloak and dagger
Cape and mask
Smoke and mirrors
Guilty past

I'm a winter breeze in summertime
The world is broken, I'm just fine
Looking day and living night
But I'm alright

I am the man behind the mask

I'm a winter breeze in summertime
The world is broken, I'm just fine
Looking day and living night
But I'm alright

H.I.M-Wings Of A Butterfly ( with ATR Forever in Your Hands audio)

In Extremo - Mein Rasend herz

Three Days Grace - Wicked Game (Stripped)

9 Aralık 2009 Çarşamba

O!

Dün akşam otururken ona dedim ki:
-Ot gibi yaşamayı katiyen istemem. Şayet bir gün makinelere ve bir şişeden besleneceğim bilmem ne sıvısına bağımlı olacak şekilde yaşıyacak olursam, lütfen hiç tereddüt etme,hemen fişi çek, olur mu?
O yerinden kalktı. Bilgisayarımı fişten çekti, şarabımı çiçeklerden birinin saksısına döktü ve çıkıp gitti.

8 Rules of Fight Club

the 8 rules of fight club...

Fight Club: Circus

4 Kasım 2009 Çarşamba

Remember Remember The Fifth of November...


Hikâyemiz, bu tür hikâyelerde sıklıkla olduğu gibi genç ve yükselen bir politikacı ile başlıyor. Derinden dindar bir adam ve Muhafazakâr Parti'nin bir üyesi. Tamamen sabit fikirli ve politik gelişime hiç saygısı yok. Ne kadar güçlenir, bağnazlığı ne kadar ortaya çıkarsa, onu destekleyenler de o kadar saldırgan oluyor. Sonunda, partisi ulusal güvenlik adına yeni bir projeye başlıyor. Başlangıçta, biyolojik silah araştırması sanıldı ve bedeline aldırılmadan sürdürüldü. Bununla birlikte, bu projenin asıl amacı güçtü. Tam ve eksiksiz egemen hâkimiyet. Ancak proje vahşi bir sonla biter. Lâkin projede yer alanların çabaları boşa gitmemiştir çünkü kurbanların birinin kanından yeni bir savaşma kabiliyeti doğmuştur. Bir virüs düşünün, olabilecek en korkunç virüs ve sonra sizin, sadece sizin tedaviye sahip olduğunuzu düşünün. Eğer asıl amacınız güç ise, böyle bir silahı kullanmanın en iyi yolu nedir? Hikâyemizin tam bu noktasında kötü adam olaya dâhil oluyor. Görünüşte vicdanı hiç olmayan bir adam. Adama göre, sonuçlar her zaman yöntemi haklı çıkarır. Hedeflerinin, ülkenin düşmanları değil de, bunun yerine ülkenin kendisi olması gerektiğini öneren kişi. Saldırının etkisini en fazlaya çıkarmak için üç hedef seçildi: Bir okul, bir metro istasyonu ve bir su arıtma tesisi. Yüzlercesi ilk birkaç haftanın içinde öldü. Su arıtma tesisi kirletildi. Otoriteler ölümcül yayılmayı kontrol etmeye çalışıyor. Yeraltına yıkım ekipleri gönderildi. Medya ile gazlanan korku ve panik çabucak yayıldı ve sonunda ülkeyi bölüp ve parçalayınca, asıl amaç yüzünü gösterdi. Bu saldırılardan önce kimse o yılın seçim sonuçlarını tahmin edemiyordu. Kimse. Ve sonra, seçimden kısa süre sonra bakın olanlara, bir mucize. Bazıları, bunu Tanrı'nın işi sandı. Ama belirli parti üyelerince yönetilen bir ilaç şirketi vardı ki bu şirket, onların hepsini çok zengin yaptı. Bir yıl sonra, birkaç radikal yargılanıp, suçlu bulunup ve idam edildiği sırada onların kurbanlarını kutsayan bir anıt yapıldı. Ama nihaî sonuç, planın gerçek özelliği korkuydu. Korku, bu hükümetin en büyük aracı haline geldi. Bu arada, başbakan tarafından oluşturulmuş yeni pozisyonlara politikacılarımız sonunda atandı. Geri kalanlar, dedikleri gibi, tarih oldu.” Bu hikâye filmden bir alıntı. Gerçek hayatta böyle bir şey olması düşünülemez. Varmış olduğumuz uygar medeniyetin temel taşı konumunda ki hükümetler asla kendi elleriyle , sahte bir terör dalgası yaratarak halklarını kandırmaya çalışmazlar. Zaten denemeye kalksalar bile yeterince bilinçli ve gözü açık olan kitleler bunu asla yemezler... Yoksa yerler mi? Yok canım, o kadar da değil; sanırım bir komplo teorisi daha. Yemezler, yemezler.
bu maskenin altında bir yüz var...
ancak benim değil.
ne altındaki kaslardan daha "ben"dir o yüz...
ne de altındaki kemiklerden.
bu maskenin altında
etten daha fazlası var.
bu maskenin altında
bir fikir var!
ve fikirler kurşun geçirmez!..



hatırla, 5 kasım'ı hatırla
barut ihanetini ve komplosunu
zaten aklım almaz
barut ihanetinin neden unutulacağını
ama ya adam?
biliyorum, adı guy fawkes idi...
bu ülkeye neyin unutulduğunu anımsatmak için.
400 yıldan fazla bir süre önce, bu vatansever, kasımın 5'ini...
ebediyen hafızamıza kazımayı diledi.
hayali, eşitlik, adalet ve özgürlüğün kelimelerden öte olduğunu...
dünyaya anımsatmaktı.
kelimeler görece kavramlardır.
eğer bir şey görmüyorsanız…


ve biliyorum; 1605'de parlamento binası'nı patlatmaya çalıştı.
ama kimdi gerçekte?
neye benziyordu?
bize fikirleri hatırlayın dendi, adamı değil.
çünkü bir adam başarısız olabilir.
yakalanabilir, öldürülebilir ve unutulabilir.
ama 400 yıl sonra...
bir fikir hâlâ dünyayı değiştirebilir.

fikirlerin gücüne bizzat şahit oldum.
fikirler adına öldürülen ve
fikirleri savunurken ölen insanları gördüm.
yalnız,
bir fikri öpemez
ona dokunamaz
veya onu tutamazsınız.
fikirler kan ağlamaz.
acıyı hissetmezler.
sevmezler.

diyorum ki, bu gece o rıhtımlara gidip abd’ne ait her şeyi yerle bir edelim!
kim benimle birlikte?
söyleyin, hanginiz benimle?
her şeyi ama her şeyi olan bir ülkeydi orası...
ama şimdi, 20 yıl sonrası, ne olacak?
dünyanın en büyük cüzamlı topluluğu!
başlattıkları savaş değildi.
saldıkları veba değildi.
hüküm'dü.
kimse geçmişinden kaçamaz.
kimse hüküm'den kaçamaz.

toplumlar, kendi devletlerinden korkmamalı.
devletler, kendi toplumlarından korkmalı.
bina nasıl bir sembolse, onu yıkma eylemi de bir semboldür.
sembollere anlam kazandıran insanlardır.
tek başlarına semboller anlamsızdır ama yeteri kadar insanla...
bir binayı havaya uçurmak dünyayı değiştirebilir.
şiddet iyi amaçlar için kullanılabilir.

bu maskenin altında bir yüz var...
ancak benim değil.
ne altındaki kaslardan daha "ben"dir o yüz...
ne de altındaki kemiklerden.
bu maskenin altında
etten daha fazlası var.
bu maskenin altında
bir fikir var!
ve fikirler kurşun geçirmez!..

bu gece size en ciddi
yeminimi ediyorum...
adalet hızlı olacak...
dürüst olacak....
ve merhametsiz olacak.







1 Ağustos 2009 Cumartesi

Fight Club'dan Aforizmalar

Dinleyin Sürüngenler


Sizler özel değilsiniz,
Sizler güzel yada eşi benzeri olmayan
kar tanesi de değilsiniz,
sizler işiniz değilsiniz,
sizler paranız kadar değilsiniz,
bindiğiniz araba değilsiniz,
kredi kartlarınızın limiti değilsiniz,
sizler iç çamaşırı değilsiniz,
Sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz..!
Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz.Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz …!

10/ bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor. sana öğrettikleri küçük görevi yerine getiriyorsun.
bir kolu çek.
bir düğmeye bas.
neyi neden yaptığını bilmiyorsun, sonra da ölüp gidiyorsun….

12/ … yüz doksan katın her biri, tyler’ın asıl hedefi olan ulusal müzenin üstüne kapaklanıyor.
“bu bizim dünyamız artık,” diyor tyler. “o eski insanlar öldüler.”

12/ aramızda bir çeşit üçgen durumu var. ben tyler’ı istiyorum. tyler marla’yı istiyor. marla beni istiyor.
ben marla’yı istemiyorum ve tyler da beni istemiyor; yani artık istemiyor. bu, sevgi’yle alakalı bir değer verme meselesi değil. bu mülkiyet’le alakalı bir sahip olma meselesi.
marla olmasa, tyler’ın hayatta hiçbir şeyi olmayacak.

ii.

15/ o sarmalayıcı karanlıkta, başka birinin kollarına hapsolmuşken, hayatta elde edebileceğimiz her şeyin sonunda çope gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır.

15/ sevdiğiniz herkesin size sırt çevireceğini ya da öleceğini fark ettiğiniz zaman ağlamak çok kolaydır.

17/ [beyin parazitliler grubunda] kafalarına doğrulrulmuş o görünmez silahla, herkes birbirine gülümsedi.

18/ uykusuzluk böyledir işte. her şey çok uzaklardadır, bir kopyanın kopyası gibi. dünyayla arana öyle bir mesafe sokar ki, ne sen bir şeye dokunabilirsin ne de bir şey sana.

20/ işte bu özgürlüktü. bütün umutlarınızı kaybetmek özgürlüktü.

iii.

23-4/ mizacı gereği gibi tyler ancak gece işlerinde çalışabiliyordu. … bazı insanlar gece insanıdır. bazıları da gündüz insanıdır. ben ancak gündüzleri çalışabiliyordum.

26/ bazen evdeki yatağınızda, makinist odasında uyuyakaldığınızı ve bobin değiştirmeyi unuttuğunuzu sanarak karanlıkta dehşet içinde uyanırsınız.

26-9/ yolculuğun hoş tarafı; gittiğin her yerde hayat miniktir. otele gidersin, minik sabun, minik şampuan, tek kişilik tereyağı, minik gargara ve tek kullanımlık diş fırçası. … yanımda oturan tek kullanımlık insanlarla minyatür arkadaşlıklar kurarım.

31/ o bir dakika için çok uğraşmanız gerekiyordu, ama bir dakikalık kusursuzluk, harcadığınız çabaya değerdi. tek bir an. hayatta kusursuzluktan en çok bunu bekleyebilirdiniz.

iv.

33/ bugün binbir düşünce içinde kendini oradan oraya sürüklerken, yarın soğuk gübreye, solucanlar için açık büfeye dönüşebileceğinin kanıtı işte.

36/ eskiden hayat anlamsızmış, çünkü elinde hayatı karşılaştırabileceği bir şey yokmuş. ama şimdi ölüm varmış; ölüm, kayıp ve acı. gözyaşları, titremeler, dehşet ve pişmanlık. şimdi, hepimizi bekleyen sonu bildiği için, marla hayatının her anını hissedebiliyormuş.

v.

42/ mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. sonra aradığınız tabak takımı. sonra hayallerinizdeki yatak. perdeler. halılar.
sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur.

44/ kurtar beni, tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar.

vi.

46/ kusmadan yaklaşık yarım litre kan yutabilirsiniz.

46/ birkaç yara izim olmadan ölmek istemiyorum.

47-8/ günün birinde yüzümde tek bir yara izim olmadan ölecektim ve arkamda harika bir apartman dairesiyle harika bir araba kalacaktı.

48/ tyler babasını hiç tanımamış.

beni sorarsanız, ben babamı altı sene kadar tanıdım, ama hiçbir şey hatırlamıyorum. benim babam her altı yılda yeni bir şehirde yeni bir aile kurar. buna aile demek ne derece doğru bilmiyorum; yeni bir şube açar demek belki daha uygun.
dövüş kulübünde gördüğünüz şey, kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir erkekler kuşağıdır.

50/ dövüş kulübüne ilk kez gelmiş birine bakın, kıçı beyaz bir somun gibidir. aynı adama burada altı ay kaldıktan sonra rastladığınızda, vücudu tahtadan oyulmuşa dönmüştür. her şeyin altından kalkabileceğine emindir bu adam.

51/ o sıralarda hayatım aşırı tamamlanmış görünüyordu. belki de kendimizi daha iyi bir şeye dönüştürmek için her şeyi kırıp dökmemiz gerekiyor.

51/ tyler’a neresine vuracağımı sordum, yüzüne mei, midesine mi?
tyler dedi ki: “şaşırt beni.”

51/ sonra ikimiz orada dikildik; tyler boyunun bir tarafını ovuşturarak, ben bir elimi göğsüme bastırarak. ikimiz de daha önce hiç gitmediğimiz bir yere ulaştığımız biliyorduk. çizgi filmlerdeki o kediyle fare gibi ikimiz de hala hayattaydık ve hayatta kalmaya devam ederek bunu daha nereye kadar götürebileceğimizi merak ediyorduk.

52/ dövüş bittiğinde hiçbir şey çözülmemişti, ama hiçbir şeyin önemi yoktu.

vii.

57-8/ ikisi yaklaşık on kez seviştikten sonra, diyor tyler, marla hamile kalmak istediğini söylemiş. marla ona demiş ki, tyler, senden kürtaj olmak istiyorum.

59/ [8g'de kalan] marla polislerin arkasından bağırıyor ve diyo ki, 8g’de oturan kız eskiden çok tatlı ve iyi bir kızdı, ama o kız bir canavar, iğrenç bir canavar. mikroplu insan dışkısından başka bir şey değil, ne yapacağını bilmiyor ve yanlış şeye bağlanmaktan korktuğu için hiçbir şeye bağlanmıyor.
“8g’deki kızın kendine inancı yok”, diye bağırıyor marla, “ve yaşlandıkça seçeneklerin azalmasından korkuyor.”

viii.

62/ işçi arılar
uçup gidebilirler
erkek arılar
yuvayı terk ederler
kraliçe ise
kölesidir onların

65/ [marla:] bizim kuşağın camdan ayakkabısı ne biliyor musun? prezervatif. bir yabancıyla tanıştığında onu üstüne geçiriyorsun. bütün gece dans ediyor, sonra kaldırıp atıyorsun. prezervatifi demek istiyorum. yabancıyı değil.

ix. (çamaşır sodasıyla elin yandığı bölüm)

[tamamı]

x.

82/ o [kırık] parfümler, ellerindeki kesiklere doluşan bütün o balinalar, kadının etine batmaktadır.

xi.

86/ biz gece kulüplerine gitmiyoruz. müzik o kadar yüksekmiş ki insanın biyoritmini bozuyormuş, tyler öyle diyor. özellikle de baslar. son gittiğimizde tyler müziğin sesi yüzünden kabız olduğunu söyledi. bie nedeni bu, biri de kulüplerin konuşulamayacak kadar gürültülü olması. birkaç içkiden sonra herkes bütün dikkatlerin kendinde olduğunu sanıyor, ama kimseyle en küçük ilişki kuramıyor.
ingiliz cinayet romanlarındaki cesetler gibi.

92/ [tyler soruyor:] “şu anda marilyn monroe yaşıyor olsaydı, sence ne yapıyor olurdu?”

[gene tyler yanıtlıyor:]“tabutunun kapağını tırmalıyor olurdu.”

xiii.

101/ marla bana doğada yaşlı hayvan görmediğimizi, çünkü hayvanların yaşlanır yaşlanmaz öldüğünü söylüyor. eğer hastalanır ya da çaptan düşerlerse, kendilerinden daha güçlü bir canlı onları öldürüyor. hayvanlar yaşlanmak için yaratılmamışlar.
marla … bizim kültürümüzün ölümü uygunsuz bir şey haline getirdiğini söylüyor. yaşlı hayvanlar doğadışı bir istisna olmalı.
hilkat garibeleri.

xiv.

106/ insanlar ölmekte olduğunuzu sanırlarsa, bütün dikkatlerini size veriyorlardı.
bu gün sizi son kez görüyor olma ihtimalleri varsa, sizi gerçekten görüyorlardı. çek defterleriyle ve radyo şarkılarıyla ve dağılmış saçlarıyla ilgili her şey pencereden uçup gidiyordu.
bütün dikkatleri sizde oluyordu.
insanlar kendi konuşma sıralarını beklemek yerine sizi dinliyorlardı.

107/ marla’nın hayat felsefesi, bana söylediğine göre, ölmeye her an hazır oluşu. marla’nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu.

108/ “kaçmayan cinsten iyi çorapların bile,” diyor marla, “ilmekleri dışarı fırlıyor.”
hiçbir şey durağan değil. her şey eskiyip dağılıyor.

xvi.

119/ … tyler diyor ki, bir silahı ateşlemenin ne olduğunu geçen hafta herkese göstermiştim. silahın yaptığı tek şey, bir patlamayı belli bir doğrultuya yöneltmektir.

119/ ertesi hafta aynı gün, saldırı komitesi’ndeki herkes, yenik çıkacağı bir kavgaya tutuşmuş olacak. … sanıldığından daha zor bir şey bu. sokaktaki bir adam, dövüşmemek için ne mümkünse yapar.
burada amaç, sokaktaki herhangi birini, hayatında hiç dövüşmemiş bir adamı kavgaya kışkırtıp onu kulübe kazandırmak. kazanma duygusunu hayatında ilk kez yaşamasını sağlamak. adama patlama fırsatı vermek. ağzınızı burnunuzu dağıtmasına izin vermek.
“bizim görevimiz,” diyor tyler komiteye, “hala nasıl bir güce sahip olduklarını bu adamlara hatırlatmak.”

123/ patronum, işyerinde, yanağımdaki hiç kapanmayan delik için ne yaptığımı sormuştu. ona dedim ki, kahve içtiğim zaman iki parmağımla deliği kapatıyorum, kahve dışarı akmasın diye.

123-4/ dövüşmek insanı kesmez oluyordu ve belki artık dövüşü bırakıp daha büyük bir şeye yönelmem gerekiyordu.

gerçekte neyle dövüşmekte olduğumu sordu tyler.
… hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım güzellikleri yıkıp yok etmek istiyordum.

bütün dünyanın dibe vurmasını istiyordum.

binlerce yıldır insanoğlu bu gezegendeki her şeyin içini boka çevirmişti ve şimdi tarih benden herkesin pisliğini temizlememi bekliyordu. boş konserve kutularını suyla çalkalamalı ve yassıltmalıydım. kullandığım her benzin damlasının hesabını vermeliydim.

kuşlarla geyikler gereksiz lükslerdir ve bütün balıklar su yüzüne vurmalıdır.
louvre müzesi’ni yakmak istiyordum. elgin mermerleri’ni balyozla parçalamak, mona lisa’yla kıçımı silmek istiyordum. bu dünya benim dünyam artık.
bu dünya benim dünyam, benim dünyam. o eski insanlar öldüler.

125/ dünyadan tarihi söküp atmak istiyorduk.

“geri dönüştürme, sürat limitleri, hepsi palavra,” dedi tyler. “ölüm döşeğinde sigarayı bırakmaya benziyor bunlar.”
dünyayı kurtaracak bir şey varsa, o da kargaşa projesi [project mayhem] olacaktı. kültürel bir buzul çağı. vaktinden önce boşaltılmış bir karanlık çağı. vaktinden önce başlatılmış bir karanlık çağ. kargaşa projesi sayesinde insanlık, dünyanın kendini toparlamasına yetecek bir süre boyunca eylemsizliğe mahkum olacaktı.
anarşiyi haklı çıkarıyorsun. ona anlam kazandırıyorsun.
dövüş kulübünün memurlar ve kuryeler için yaptığını kargaşa projesi medeniyet için yapacaktı. dünyayı daha iyi bir yere çevirebilmek için medeniyeti altüst edecekti.

xvii.

134/ tyler’ın paper street’teki evi, içinde nefes alan onca insan yüzünden artık canlı ve ıslak bir şeye dönüşmüş. içeride o kadar çok insan hareket ediyor ki evin kendisi de hareket ediyor.

135/ eve geldiğimde birinci katı tamamen kaplayarak yerlere oturmuş olan uzay maymunlarını, bir kağıttan bir şeyler okumakta olan bir başka uzay maymununu dinlerken buluyorum: “güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın. hepimiz aynı pürenin parçasıyız.”
uzay maymunu devam ediyor: “kültürümüz hepimizi aynı yaptı. artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. hepimiz aynı şeyi istiyoruz. teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz.”

xviii.

138-9/ rüyamda bir telefon çalıyordu, ama gerçeklik mi rüyama sızdı yoksa rüyam mı gerçekliğe karışıyor, ayırt edemiyorum.

telefonu açıyorum. tyler çıkıyor.

140/ dövüş kulübünün üstünden bir hafta geçtikten sonra bile, hız limitlerine uymakta hiç zorluk çekmezsiniz. iki gün boyunca, belki bokunuz kapkara çıkmaktadır, belki iç kanamalarınız vardır, ama dünyanın en sakin insanısınızdır. öbür arabalar etrafınızdan dolanırlar. arabalar arkadan kıçınıza dayanır. başka sürücüler size küfreder. hiç tanımazdığınız insanlar sizden nefret eder. kesinlikle kişisel bir yanı yoktur bunun. dövüş kulübünden sonra kendinizi o kadar gevşemiş hissedersiniz ki, hiçbir şey umrunuzda olmaz. radoyu bile açmazsınız. belki her nefes alışınızda, incecik bir çatlak boyunca kaburgalarınız göğsünüze batar. arkanızdaki arabalar selektör yaparlar. güneş batmaktadır, turuncu ve altın rengi ışımalarla.

142-3/ tamirci çocuk diyor ki: “eğer erkeksen, hrisiyansan ve amerika’da yaşıyorsan, tanrı modeli olarak babanı görürsün. eğer babanı hiç tanımamışsan, baban kaçıp gitmişse ya da eve hiç gelmiyorsa, tanrı hakkında ne düşünürsün?”
bunlar hep tyler durden doktrinleri. ben uykudayken küçük kağıt parçalarına karalanan, sonra işyerinde yazmam ve çoğaltmam için bana verilen sözler. ben bunların hepsini okudum. hatta patronum bile muhtemelen okumuştur.
“sonunda,” diyor tamirci çocuk, “bütün hayatını bir baba ve bir tanrı aramakla geçirirsin.”
“unutmaman gereken şu ki,” diyor, “tanrı seni sevmiyor olabilir. bu da bir olasılıktır. belki de tanrı bizden nefret ediyordur. hayatta olabilecek en kötü şey değil bu.”
tyler’ın bakış açısına göre, kötü şeyler yaparak tanrı’nın ilgisini çekmek, hiç ilgi görmemekten daha iyiydi. belki de tanrı’nın nefreti tanrı’nın kayıtsızlığından daha iyidir.
ya tanrı’nın can düşmanı, ya da hiçbir şey olacak olsan, hangisini seçerdin?
tyler durden’a göre biz tanrı’nın ortanca çocuklarıyız. tarihte özel bir yeri olmayan, özel ilgi görmeyen kimseleriz.
tanrı’nın ilgisini çekemediğimiz sürece ne lanetlenme umudumuz olabilir, ne de kurtuluş umudumuz.
hangisi daha kötü, cehennem mi, hiçlik mi?
ancak yakalanır ve cezalandırılırsak kurtulabiliriz.
“louvre’u yakacaksın,” diyor tamirci çocuk, “ve mona lisa’yla kıçını sileceksin. böylece en azından tanrı isimlerimizi bilecektir.”
ne kadar derine yuvarlanırsan, o kadar yükseğe uçarsın. ne kadar uzağa kaçarsan, tanrı seni o kadar yanında ister.

144/ tamirci çocuğun söylediğine göre, bir başka yeni kural da, dövüş kulübünün bundan böyle hep ücretsiz olması. … “biz sizi istiyoruz, paranızı değil.”
çocuk camdan dışarı doğru bağırıyor: “dövüş kulübünde geçirdiğiniz zaman boyunca, banka hesabınız değilsiniz. işiniz değilsiniz. aileniz değilsiniz ve olduğunuzu düşündüğünüz kişi değilsiniz.”
çocuk rüzgara karşı bağırıyor: “isminiz değilsiniz.”
arka koltuktaki uzay maymunlarından biri ona katılıyor: “sorunlarınız değilsiniz.”
tamirci bağırıyor: “sorunlarınız değilsiniz.”
bir uzay maymunu bağırıyor: “yaşınız değilsiniz.”
tamirci bağırıyor: “yaşınız değilsiniz.”

145/ o anda [ölüm anında] hiçbir şeyin önemi yok. … bagajın önemsiz. her şey önemsiz. ağzının kokması önemsiz.

xix.

150-1/ tamirci konuşmaya başlıyor ve ağzından tyler durden’ın sözleri dökülüyor.
“etrafıma baktığımda,” diyor, yan camdaki yıldızların üstüne düşen siluetiyle, “bugüne kadar yaşamış en güçlü, en akıllı adamları benzin pompalarken ve garsonluk yaparken görüyorum.
alnının eğimi, kaşları, burnunun kemeri, kirpikleri, gözlerinin kıvrımı, konuşmakta olan ağzının profilden görüntüsü, hepsi yıldızlarla kaplı kara zemine yansıyor.
“bu adamları eğitim kamplarına alabilsek ve onlara gereken eğitimi verebilsek.
“silahın yaptığı tek şey, bir patlamayı belli bir doğrultuya yöneltmektir.
“güçlü kadın ve erkeklerin oluşturduğu bir sınıf var ve bunlar hayatlarını bir şeye feda etmek istiyorlar. reklamlar insanları gerek duymadıkları arabaların ve kıyafetlerin peşinden koşturuyor. kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar, neden? gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için.”
“bizim kuşağımız büyük bir buhran görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim bir savaşımız var. büyük bir ruhani savaş bu. kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. büyük buhran bizim hayatlarımız. bir ruhani bir buhran geçiriyoruz.
“onları köleleştirerek, bu insanlara özgürlüğün ne demek olduğunu göstermek zorundayız. onları korkutarak, cesaretin ne olduğunu göstermek zorundayız.
“napolyon, bir kurdele parçası uğruna hayatlarını feda edecek insanlar yaratabilmekle övünürdü.
“düşün: bir grev başlatıyoruz ve dünyadaki servet dağılımı yeniden düzenlenene dek hiç kimse çalışmıyor.”
“rockefeller merkezi’nin etrafındaki yıkıntıların arasında, rutubetli kanyonların içinde koşturarak geyik avladığını düşün.”

xx.

156/ şimdi kalk git ve küçük hayatını yaşa, ama unutma ki gözüm üstünde, raymond hessel. ancak peynir satın alıp televizyon seyretmeye yetecek kadar para kazandıran boktan bir işte çalıştığını görmektense, seni öldürürüm daha iyi.

156/ raymond k. k. hessel, bu akşam yiyeceğin yemek sana hayatının en güzel yemeği gibi gelecek ve yarın hayatının en güzel günü olacak.

xxii.

165/ “bizim dövüş kulübünden başka kaybedecek bir şeyimiz yok,” diyor tyler da.
bize dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar.

166/ “şunu unutma,” diyor tyler. “ezmeye çalıştığın bu insanlar, senin muhtaç olduğun herkestir. biz senin çamaşırını yıkayan, yemeğini pişiren ve önüne götüren insanlarız. senin yatağını biz yapıyoruz. uykudayken seni biz koruyoruz. ambulansları biz kullanıyoruz. telefonlarını biz bağlıyoruz. bizler aşçıyız, taksi şöförüyüz ve senin hakkında her şeyi biliyoruz. sigorta bildirimlerini, kredi kartı ödemelerini biz takip ediyoruz. hayatının her alanını biz denetliyoruz.”
“biz tarihin ortanca çocuklarıyız. bizi her gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandırsn televizyon programlarıyla büyüdük, ama bunların hiçbirini olamaycağız. ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor,” diyor tyler. “o yüzden biza karşı dikkatli ol.”

168/ ben senden önce buradaydım.
“ya, tabii, tabii,” diyor tyler, “kim kimden sonraya kalacak, onu da göreceğiz.”

xxiii.

173/ yani, diyorum [marla'ya], ben uykuya dalıyorum ve tyler benim bedenimle ve darmadağın suratımla birtakım suçlar işlemeye koşuyor. ertesi sabah, bitap bir halde, kemiklerim sızlayarak uyanıyorum ve bütün gece hiç uyumadığımı adım gibi biliyorum.
böyle sabahların akşamında daha erken yatardım.
o akşam, tyler’ın hükümranlık süresi biraz daha uzardı.
ben her gece daha erken yattıkça, tyler’ın hükümranlık süresi uzadıkça uzardı.

tyler’la ikimiz aynı bedeni paylaşıyoruz ve bugüne kadar ben bundan habersizdim. tyler ne zaman marla’yla sevişse, ben uykuda oluyordum. ben kendimi uykuda sanırken tyler yürüyor ve konuşuyordu.

böyle böyle, her gece biraz daha erken yatmaya ve her sabah biraz daha geç uyanmaya devam edersem, eninde sonunda tamamen ortadan kaybolacaktım.

xxiv.

177-8/ bir dakika önce robert paulson [(koca bob)], dünyadaki yaşamın etrafına doluştuğu, küçük, sıcak bir merkezdi. bir dakika sonra, bir nesne oldu. polislerin ateşinden sonra, ölümün inanılmaz mucizesi.

178/ kendi ismimize ancak ölümde kavuşabiliriz, çünkü ancak ölümde mücadelenin bir parçası olmaktan çıkarız. ölümde kahraman oluruz.

xxvi.

185/ [ampul bombası tarifi:] … ampulün üstüne bir delik açıp içini benzinle doldurursunuz. balmumu ya da silikonla deliği tıkar, sonra ampulü bir duya takar ve birinin içeri girip elektrik düğmesine basmasını beklersiniz.

186/ eğlenceli sayılabilecek bir patlayıcı da, pudra şekeriyle karıştırılmış permanganattır. buradaki ana fikir, çok hızlı yanacak bir maddeyi o yanmaya yeterli oksijen sağlayacak bir başka maddeyle birleştirmektir. bu karışım o kadar hızlı yanar ki buna patlama diyebilirsiniz.
baryum peroksit ve çinko tozu.
amonyum nitrat ve alüminyum tozu.
anarşinin nouvelle cuisine uyarlaması.
sülfür soslu baryum nitrat, mangal kömürü garnitürlü. bildiğiniz barut bundan ibarettir.
bon appétit.

xxvii.

195/ tyler’la aramızdaki tek ortak nokta aynı parmak izlerine sahip olmamız, ama bunu kimse anlamıyor.

xxviii.

199/ tyler’ın neden ortaya çıktığını biliyorum. tyler marla’yı seviyordu. onunla karşılaştığım ilk geceden beri, tyler ya da benim bir parçam, marla’yla birlikte olmanın bir yolunu arıyordu.

xxix.

203-4/ tanrı’nın bakışıyla, ortada tek bir adam varmış gibi görünüyor. kendi ağzına silah sokmuş tek bir adam. ama silahı tutan kişi tyler ve hayat benim hayatım.

204/ “bekle,” diyor bir ses ve marla çatının öbür ucundan bize doğru geliyor.
marla bana doğru geliyor. sadece bana, çünkü tyler yok olmuş. puf diye. tyler benim halüsinasyonum, marla’nın değil. tyler bir anda ortadan kayboluyor, sihir gibi. ve artık ben, kendi ağzına silah sokmuş tek bir adamım.
“peşinden geldik,” diye bağırıyor marla. “gruptaki herkes burada. bunu yapmak zorunda değilsin. silahı bırak.”
bütün bağırsak kanserleri, beyin parazitleri, melonama mağdurları, veremliler, marla’nın peşi sıra bana doğru geliyor. yürüyerek, aksayarak, tekerlekli iskemlelerini sürerek.
“bekle,” diyorlar bana.
sesleri soğuk rüzgârla savrulup bana ulaşıyor. “dur,” diyorlar.
“sana yardım edebiliriz,” diyorlar.
“bırak sana yardım edelim,” diyorlar.

xxx.

206/ tetiği çektiğimde, tabii ki öldüm ben.

gerçek hayattan daha iyiydi bu.
ve hayattaki tek kusursuz anınız sonsuza kadar sürmeyecektir.

207/ ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup tanrı’yla bir görüşme yaptım. arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı. tanrı bana dedi ki: “neden?”
neden bu kadar acıya sebep oldun?
her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunuz göremedin mi?
hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun?
karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan tanrı’ya baktım. ama tanrı bu meselede tamamen yanılmaktaydı.
bizler eşsiz değiliz.
süprüntü ya da pislik değiliz.
biz sadece biziz.
biz sadece biziz ve hyatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok.
tanrı diyor ki: “hayır, bu doğru değil.”
peki. öyle olsun. tanrı’ya akıl öğretmek bana kalmadı ya.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Night in İstanbul Download Linkleri

herhangi bir dosyanın üzerine gelip yanında çıkan mavi ok'a basarsanız, download edebilir, tam ekran izleyebilir ve hatta beğenebilirsiniz.... (:

4 Haziran 2009 Perşembe


24 Mayıs 2009 Pazar

10 Mayıs 2009 Pazar

jack incident'i engellerse / engellemezse ne olur?

- jack incident'i engeller
- incident engellendiği için ambarın yapılmasına gerek kalmaz
- ambar yapılmadığı için gelecekte desmond o tuşa basmak zorunda kalmaz
- tuşa basılmadığı için uçak düşmez
- uçak düşmediği için oceanic 815 tayfası adaya hiç gelmemiş olurlar
- adaya hiç gelmedikleri için geçmişe de gidemezler
- geçmişe gidemedikleri için incident'i engeleyemezler
- incident engellenmediği için kaza olur ve ambar yapılır
- ambar yapıldığı için desmond adada o tuşa basmak zorunda kalır
- desmond tuşu geciktirdiği için uçak düşer

23 Mart 2009 Pazartesi

SÖZ VERİYORUM

Söz veriyorum;
seninle mutlu olmaya,
seni mutlu etmeye,
her sabah yanında uyanınca ne kadar zengin olduğumu anlamaya,
her gece sana sarılarak uyayabilmenin dünyanın en güzel şeyi olduğunu bilmeye,
bütün günümü seni düşünerek ve seni özleyerek geçirmeye,
yüzümdeki tebessümün sadece seninle değerli olmasına,
yanağımdaki gamzelerin sadece senin olacağına,
tenimin senden başka hiç bir teni kabul etmeyeceğine,
senin kokun dışındaki hiç bir kokuyu içime çekmeyeceğime,
ellerimin sadece senin ellerini tutacağına,
en uysal halimin sadece senin yanındayken ortaya çıkacağına,
sana zarar vermeye çalışan her durum ve kişiye de en aslan halimi göstereceğime,
her anımda biricik aşkımı koruması için dualar edeceğime,
hiç bir zaman içimizdeki ve yaşadığımız sevgiye, saygıya ve aşka saygısızlık etmeyeceğime,
her geçen günde yaşanan güzel şeylere alışmayacağıma,
bu güzelliklerin daha da büyümesi için her şeyi yapacağıma,
senin mutluluklarında yanında olacağıma,
ancak bundan da önemlisi hüzünlerinde ve huzursuz anlarında ellerini asla bırakmayacağıma,
seni dünyadaki herşeyden ve herkesten daha çok seveceğime,
benim biricik BEBEĞİM olduğunu asla unutmayacağıma,
senin için hem arkadaş, hem dost, hem sırdaş, hem yoldaş, hem anne, hem baba, hem çocuk, hem de eş olacağıma,
dizimi dizine, gözümü gözüne, gönlümü gönlüne yapıştıracağıma,
geçmişin yorgunluklarını sana unutturacağıma, gelecek için sadece umut olacağıma,
sana annenin sana baktığı gözlerle bakacağıma,
senin için gururla ve hiç çekinmeden verecek bir canımın olduğunu hiç bir zaman unutmayacağıma,
senden sadece beni sevmen dışında hiç bir şey istemeyeceğime,
BUGÜN TAKTIĞIM BU YÜZÜĞÜN SADECE SOL ELİME GEÇİRKEN ÇIKACAĞINA,
bu dünyadan göçene dek hayatımı seninle paylaşmaya...

2 Şubat 2009 Pazartesi

aşkıma özel



AŞKIN GÜLÜŞÜ;
işte sana geliyorum
yumuşak başlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana;
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan
bir yanımızı kır çiçekleri sarsın.
pamuk kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek
senin olayım.

sakız ağacının kokularına bürünsün saçlarımız
gövdemiz yürüsün kuşlara doğru
unutulmuş şarkılar bulsun.
gülüşün badem ağacının çiçek açmış dalları
ölümü alsın elimizden.
bir gemi getirdim kapına, birikte gidelim,
BİRLİKTE OLALIM HER AN...

24 Ocak 2009 Cumartesi

Ay aşktan yapılmıştır


ay aşktan yapılmıştır
sana bakarken anladım
senin bakışın aydan yapılmıştır
sen ateşten, öpüşten ve ışıktan yapılmışsın
bense senden...

kolibant amca (:

Recent Readers Map -- Ziyaretçi Profili

bıdı bıdı

seri katil (3) a.q (2) amorphis (2) aşkkk (2) hastalık düşünce (2) istanbul (2) 29 ekim (1) 56k modem (1) Bilgisayar Atölyesi (1) Dropkick Murphy's (1) I love nuclear (1) Sabahattin Ali (1) The true face of Leonardo Da Vinci (1) adamın damına koyan şarkılar (1) aforizma (1) ahlak (1) albert einstein (1) anarchist cookbook (1) anne (1) ateizm (1) aşk mı? (1) bandista (1) blogger (1) boobies (1) can baba (1) catcher in the rye gönülçelen (1) cehenneme övgü (1) chrome (1) darth vader (1) deizm (1) din (1) direc t (1) direc t hasret (1) drums session (1) durup dururken adamın damına koyan şarkılar (1) elegy (1) emrah (1) evet sanırım (1) evlilik gereksiz mi (1) evlilik yemini (1) fight club (1) fitzgerald (1) gerekli valla (1) gereklidir (1) google (1) google googlizm googlism (1) google wave (1) h4x0r (1) hayat (1) holden caulfield the catcher in the rye gönülçelen (1) how to make a smoke bomb (1) inat (1) infected mushroom (1) kadın (1) kafana takma (1) kuran parmak izleri (1) küçük prens (1) kılıçdaroğlu sünnetsiz (1) lost (1) lost teori (1) mesaj (1) microsoft (1) mor ve ötesi (1) mucize kuran deniz (1) my chemical romance (1) nası yawww (1) nasıl oluo (1) night (1) night in istanbul (1) of of (1) ottoman crime osmanlı (1) photography (1) photoshop cs5 (1) puhahaha (1) pussy (1) rammstein (1) rilke (1) roman (1) sansürcü digiturk (1) satan (1) serçelerin şarkısı (1) shibumi (1) stairway to heaven (1) tanrı (1) tembellik hakkı (1) test (1) the departed (1) tick (1) tomtom (1) turgut uyar (1) tyler durden fight club (1) ville valo natalia avalon summer wine (1) yaz gereksizliği (1) yok be (1) yok yok çekemem (1) yıldırım özçelikyürek (1) zaman (1) çelişkiler (1) öküz (1) Şöhret Kurşunoğlu (1) şarkı ters (1) şıh (1)

Arama yapmaq için...

FriendFeed

Google translate

Lijit Stats Wijit - Recent Readers List

hangisi yıkılmayaydı iyi olurdu?

Blog Archive

İzleyiciler

arşivci bi adamım...

Aramak istiom ulen (: