Sizdeki fotoğrafımın adı Hüzün. Bildiğiniz Türkçe olarak hüzün yani. Bizim dilimizdeki melankoli tam karşılamıyor bu hali. Bir duruş gibi sanki. Bir kabulleniş hali. Hem keder var, hem acı, hem de rıza. Bu şehir herkesi kucaklayan bir yapıya sahip. Kozmopolit çünkü. Bu da biz yabancıların İstanbul'da kendimizi yabancı gibi hissetmemizi önlüyor. Rüyalarımda İstanbul'a geri döndüğümü görüyorum, benim için kaybedilmiş bir aşk gibi. İmkansız bir aşk. Bu aşkın cevabı İstanbul'un melankolisinde, tarihinde, duvarlarında, kubbelerinde, ışığında, onun yüzlerinde ve denizinde gizli... Fotoğraf için bir de şiir yazdım:
Tramvayın tıkırtısı içinde, sessiz hüznümü ısıttı güneş camın ötesinden.
Ardında zamanın duvarlarını bırakan köprünün üstünden geçerken sabır ve varoluşun kabullenişi arasında.
Denizi izlerken hiçbir yerin çokluğunu atıl bekleyen varoluş...
Hüzün, imkansızlığın güzelliği, ruhun derinliklerine dokunur...
Tramvayın tıkırtısı içinde, sessiz hüznümü ısıttı güneş camın ötesinden.
Ardında zamanın duvarlarını bırakan köprünün üstünden geçerken sabır ve varoluşun kabullenişi arasında.
Denizi izlerken hiçbir yerin çokluğunu atıl bekleyen varoluş...
Hüzün, imkansızlığın güzelliği, ruhun derinliklerine dokunur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder